Çok değil, sadece bir sene öncesine gidelim... Bamberg'deki turnuvayı maç kazanamadan bitirmişiz ve ülkemizde "Nasıl oynayacağız biz bu dünya devleriyle" karamsarlığından ta dünya ikinciliğine kadar, belki de Türk spor tarihinin en değerli madalyasına koşmuştuk. "Belki de" dedik ama, en üst düzey hiçbir şampiyonada takım sporlarında dünya ikinciliği madalyamızın olmadığını hepimiz biliyoruz.
KARALAR BAĞLAMAYALIM
Şimdi iki yol var önümüzde. Bamberg'deki turnuvada bu sene bir maç kazandığımıza göre "Bak neler yapacağız Litvanya'da" gibi bir umut tacirliği... Veya "Daha Almanya'yı bile yenemedik. Bir Belçika'yı, Karadağ'ı yensek de oyunumuz, özellikle hücumumuzun olması gerekenin çok altında olduğu gerçek" diyerek karalar bağlamak... Biz, bildiğimiz doğruları da yanına ekleyerek pozitif olanını seçmeliyiz. Milli Takım'ın son birkaç yılının hemen hiçbirinde büyük hazırlık turnuvası başarıları yok. Bazı takımlar ve bazı oyuncular için gazozuna maçta bile ölümüne savaşılması gerekir. Onlar savaşçı karakterleriyle var olurlar. Bazı üst düzey takımlar ise daha yetenekli, oyunu daha bilerek oynayan, biraz da daha rahat oyunculardan kuruludur. O takımlar da, günü geldiğinde yumurtanın kapıda gözükmesiyle gaza basarlar. Öncelikle şunu vurgulamak gerekir ki; takımımızın lideri Hidayet. Hido'nun üstün yetenekleri, onu Avrupa'nın da ötesine götürerek aranılan bir NBA oyuncusu olmasını sağladı. Ama rahat ve "Zamanı geldiğinde ortaya çıkarım. Merak etmeyin!" tarzının takıma yansımaması düşünülemez. Özellikle de vasat bir hazırlık döneminin sonunda ta dünya finaline çıkabiliyorsan, şu andaki durağanlığımız yine zamanı geldiğinde, Litvanya'da patlamaya dönüşebilir. Bu nasıl olur? Öncelikle bugünün basketbolu boyalı alanda başlıyor, boyalı alanda bitiyor. Orada nasıl üreteceğin, bugün sıkıntı çektiğin hücumu nasıl çözeceğin maçların anahtarı olacaktır. Son hazırlık maçlarında hemen hemen hiç bulamadığımız çabuk hücum sayılarına çok ihtiyacımız olacak. O sana her gece lazım olan sayıları bulamamamızın nedeni çok açık:
SİNAN+ÖMER FARK ETTİRİR
1-Fast-break ve top çalmanın takımımızdaki profesörü Sinan Güler'den yoksunduk. 2-Ömer Onan kendini son iki üç yılda Ömer yapan dinamikliğine ve agresifliğine henüz ulaşmamıştı. Bu iki aslanımız, bildiğimize, alıştığımıza döndükleri an sayı ve skor sıkıntımız minimuma inecektir. Hazırlık maçlarına Semih ve Ömer Aşık'sız başlamak bizi pota altı üretiminden yoksun bıraktı. "İkisi de döndü, ne güzel!" derken Semih'in şanssız sakatlığı oluştu. Belki de kariyerinin en büyük performansını verecek durumdayken... Ama ağlamaya gerek yok. Almanya'da seyrettiğim Enes Kanter, Milli Takım için beklenilen rookie görüntüsünün çok üstüne çıktı. Her maçı bir öncekinden daha güvenli, daha verimli oldu. Oğuz Savaş da hazırlık maçlarında az süre almasına rağmen Semih'in eksikliğini en çok kendisinin kapatacağını hepimizden daha iyi biliyor. Bırak sağı solu; izlediğim röportajlarda oyuncularımız da şut yüzdemizin düşüklüğünden mutsuzlardı. Basketbolun ilk adımı başında da söylediğimiz gibi içerisi... Ömer Onan+Sinan+Ömer Aşık+Enes Kanter+Oğuz, hatta biraz da Hido&Ersan ile o bölgenin çözümü gidişatı lehimize çevirecek.