EL Kaide orijinli Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün Musul'u ele geçirip Türk Başkonsolosluğu'na gerçekleştirdiği saldırının ardından, Dışişleri Bakanlığı, Basra Başkonsolosluğu ve Bağdat Büyükelçiliği'nde diplomat sayısının "işleri çevirecek" sayıya düşürüldüğünü belirterek, "Büyükelçimiz ve diplomatlarımız için tahliye planı hazır. Düğmeye basıldığında tahliye gerçekleşir" değerlendirmesi yaptı.
TAHLİYE PLANI HAZIR
Dışişleri Bakanlığı, Irak'ta 7 ilde acil tahliye uyarısı yaparken, bu bölgede bulunan diplomatik misyona da tahliye kararı çıktı. Bu kapsamda Türkiye'nin Irak'ta görevli olan ve tahliye sürecinde etkin rol almayacak diplomatik personel ile aileler tahliye ediliyor. Misyonlarda "çekirdek kadro"ya geçilirken, tahliyelerin daha etkin yürütülmesi amacıyla Büyükelçi Faruk Kaymakçı ve Basra ve Erbil'de bulunan konsoloslar Irak'taki çalışmalarına devam ediyor. Dışişleri kaynakları, tahliye edilen görevlilerin "bulunmasında hayati derecede önem olmayan" personel olduğunu ancak tahliye işlemlerini yürütecek diplomatların bölgede kalmaya devam edeceği bilgisini verdi. Dışişleri kaynakları, "Bağdat Büyükelçimiz ve Başkonsolosluğumuzu çekip çevirecek bir kadro var. Büyükel-çimiz ve Başkonsolos için şu an için tahliye kararı yok. Plan program hepsi var. Şu an siyaset 'Tahliye edin' derse düğmeye basıp yaparız" dedi.
BAĞDAT'A SÖZLÜ NOTA
Irak'taki şiddet olaylarının geniş çaplı bir mezhep çatışmasına dönüşme riski taşıdığı uyarısında bulunulan Dışişleri Bakanlığı'nın yazılı açıklamasında ise Musul, Kerkük, Selahattin, Diyala, Anbar, Bağdat ve Basra'da bulunan vatandaşlardan can güvenlikleri bakımından tedbirli davranmaları, mümkün olan en kısa sürede bu bölgelerden ayrılmaları "kuvvetle" tavsiye edildi. Bağdat Büyükelçisi Faruk Kaymakçı da, Dışişleri Bakanlığı'nın talimatı üzerine dün Irak Dışişleri Bakanlığı'na gitti. Irak'a verilen sözlü notada, Viyana anlaşması gereği ülkelerin diplomatik misyonları koruma yükümlülüğü hatırlatıldı ve "Neden Başkonsolosluğumuzu korumadanız?" diye soruldu. Türkiye'nin Bağdat Büyükelçiliği ve Basra Başkonsolosluğu'nda güvenlik önlemlerinin arttırılması istendi. Telafer'i terketmek zorunda kalan 100 bini aşkın Türkmen'in barınma, gıda ve tıbbi ihtiyaçları için AFAD'ın gereken hazırlıkları derhal başlattığını duyuran Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da "Ülkemiz, Irak'taki soydaşlarımızın ve tüm Iraklı kardeşlerimizin bekası için elinden gelen tüm çabayı göstermeye devam edecektir" dedi.
Dışişleri neden 'alıkon ulma' dedi?
DIŞİŞLERİ NEDEN 'ALIKONULMA' DEDİ?
Ankara'nın, Musul Başkonsolosu ve beraberinde kaçırılanları "rehine" yerine "alıkonulan" olarak tanımlamasının ardında uluslararası hukuk açısından önemli bir fark bulunuyor. Uluslararası hukuk yönünden rehine, "Rehine Alınmasına Karşı Uluslararası Sözleşmeşme"de açıkça tanımlanıyor. Sözleşmeye göre, kaçırılan bir kişi veya kişilerin "rehine" statüsünde sayılmasında, fidye istenmesi belirleyici bir kriter olarak gösterilmiyor. Sözleşmede, rehine alma suçu için şu tanım yer alıyor: "Bir başka şahsı (rehine), bir üçüncü tarafı, yani bir devleti, uluslararası bir kuruluşu, bir hakiki veya hükmi şahsı veya bir kişi grubunu; rehinenin serbest bırakılmasının kesin veya dolaylı bir şartı olarak, herhangi bir şeyi yapmaya veya yapmamaya zorlamak için cebren tutan veya hapseden ve öldürmek, yaralamak veya hapsetmeye devam etmekle tehdit eden herhangi bir şahıs rehine alma suçunu işlemiştir." Sözleşme, rehine alma suçunun işlendiği ülkeye yaptırımlar getiriyor. Kaçırılan Türk konsolos ve diğer Türk vatandaşlarının rehine olarak tanımlanması halinde öncelikle Irak Merkezi Hükümeti'nin bu durumu resmen Birleşmiş Milletler'e bildirmesi gerekecekti. Bu bildirim Irak hükümetine ciddi sorumluluklar yükleyecekti. Irak'ın IŞİD mensuplarını yakalayıp yargılaması gerekiyordu.