Adalet Bakanı Sadullah Ergin, "Bu büyük milleti kandırmaya çalışmıyoruz. Buna ne AK Parti'nin ne de başkasının gücü de yetmez. Milletimiz kandırılması mümkün olan bir çocuk falan değil. Her şey onun gözleri önünde cereyan eden, açık olaylar şeklinde işliyor." dedi.
Bakan Sadullah Ergin, 4. Yargı Paketi'nin görüşüldüğü Adalet Komisyonu'nda konuştu. Ergin, "2011 yılında başlayan bir süreç. 2012 yılında 2 kez Bakanlar Kurulu'na arz ettiğimiz bir tasarı. Bu tasarı içerisinde sunduğumuz tasarının dışında hiçbir şey yok. Sadece birkaç madde çıkartılmıştır. Artırılmamıştır. Çıkartılan maddeler de haklı olarak Türkiye'nin henüz alt yapısını kuramadığı konulara ilişkindir. Vicdani ret ile ilgili AİHM, Türkiye aleyhine ihlal kararları vermektedir. Ama Türkiye'de profesyonel askerlik tam anlamı ile yerleştikten sonra uygulanabilecek bir haldir. Şu aşamada askerliğin ağırlıklı şekilde vatan görevi olarak işletildiği bir yapıda bunu hayata geçirmenin pratiği yok." dedi.
Paketle ilgili bazı öngörülerde bulunulduğunu belirten Ergin, "Paket kendi bağlamında tartışılması gereken bir tasarı iken, maalesef konu güncel gelişmelerle irtibatlandırılarak terörle mücadele, Türkiye'nin problemleri konusunda çokça değerlendirmeler yapıldı." diye konuştu.
Türkiye'nin son 30 yıldır terörle mücadele ettiğine dikkat çeken Ergin, şöyle devam etti:
"Bu süre içinde çok canlar kaybettik, şehitler verdik. Bu hadiseler 1983'te başlayan hadiseler değil. Geçmişten gelen bir arka planı var. 1925 yılı ile günümüze gelinceye kadar bu sorunlara kafa yormuş siyasetçiler, bürokratlar, sosyologlar çok sayıda değerlendirmeler ortaya koymuş, tespitler dile getirmiştir… Her siyasi partinin geçmişte buna dönük çalışmaları vardır. Şunun altını çizmek istiyorum. Bu raporlar birtakım tedbirler öngörmüş. Şunlar yapılsın şu öneriler hayata geçirilsin diye tedbir önerilmiş. 88 yıldır bu önerilen tedbirler doğrultusunda yürüdüğümüz bir yol var. Bu raporlar ağırlıklı olarak benzer önerileri getirmiş. Bir devlet hafızası düşünün ki 88 yıldır bir sorun alanına ilişkin teşhisler yapıyor, buna dayalı tedaviler öneriyor ve uyguluyor ama teşhis ve tedavi uygulandığında bakıyorsunuz sorun kronikleşiyor. Buradan şunu söylemek mümkün. Ya teşhiste yanlış var ya kullandığınız tedavide yanlış var. 88 yıldır sonuç vermeyen hastalığı başka yerlere eviren daha da kökleştiren bu yöntemleri bugün de devam ettirin demek ne kadar vatanperverliktir. Bunun üzerine kafa yormamız gerekir."
Herkesin kendi anlayışı ile ülkeye hizmet edeceğini düşünerek tezlerini ortaya koyduğunu kaydeden Ergin, kimsenin bir diğerinin vatanperverliğini ölçmeye hakkı olmadığını aktardı. "Abdullah Öcalan ile nasıl görüşme yaparsınız?" şeklinde değerlendirmelerde de bulunulduğunu söyleyen Ergin, "Abdullah Öcalan Türkiye'ye getirildiği günden bugüne kadar devletin ve istihbarat birimlerinin ihtiyaç duyduğu her zeminde uygun bulduğu her zeminde görüşülmüştür. " dedi.
Bu görüşmeler yapıldığı için 1999'da terör örgütü üyelerinin Türkiye dışına çıkmasına dair adım atıldığını kaydeden Ergin, "Ancak o süreçte öngörüsü dar olan bir grup sürecin tamamlanmasını engellemiştir. O tarihte bu süreç tamamlansaydı Türkiye bugün bu sorunlarla boğuşuyor olmayacaktı." şeklinde konuştu.
İmralı ile görüşülmesinin ötesinde ne görüşüldüğünün önemli olduğunu söyleyen Ergin, şunları dile getirdi: "Türkiye'de 75 milyonun üzüldüğü, anasının ağladı, gözyaşı akıttığı bir süreç yaşıyoruz. Bu süreç 75 milyona keder ve gözyaşı getirmiştir. Bu süreçten Türkiye'nin bölgesel ve küresel bir güç olmasını istemeyenler sevinmiştir. 75 milyonu üzen düşmanlarını sevindiren bu tabloyu bugün 75 milyonu sevindiren, düşmanlarını ise düşünmeye sevk eden bir noktaya taşıyabilir miyiz, bunun cevabını arıyoruz. Görüşmelerde ne konuşuluyor, ne tartışılıyor? Kamuoyunda bir şey gizlenmiş değildir. İlan edilmiştir, açıklanmıştır. İlk aşamada terör örgütünün eylemlerini sonlandırması ve Türkiye dışına çıkması konuşulmuştur ki 1999'da denenmiş bir yoldur. İkincisi, Türkiye'nin alması gereken mesafeler vardır, atması gereken adımlar vardır. İnsanımıza daha özgür, daha müreffeh, daha yaşanabilir bir ülke oluşturmak için alınması gereken tedbirler vardır. Ben buna demokrasimizin tahkim edilmesi diyorum. Güçlendirilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden kaynaklanan eksiklerimiz ve İnsan Hakları Mahkemesi ihlallerinin sonucunu ortadan kaldıracak çalışmalar. İkinci aşamada bunun yapılması öngörülüyor. Üçüncü aşama silahların bırakılması, normalleşme ve ebediyen silahın bir daha gün yüzüne çıkmaması aşaması. Bunlar amaçlanan şeylerdir. Böylesi bir neticeye kan akıtılmadan, gözyaşı dökülmeden ulaşabilecek isek bu niçin rahatsızlık verici olsun."
'Hükümet hangi pazarlıkları yapıyor, ne veriyor, ne verecek?' ithamları ile karşılaştıklarını söyleyen Ergin, "Her 2 kişiden birinin oyunu alarak iktidara gelmiş bir iktidar partisi. 11 yıldır iş başında. Adımlarını, hareketlerini, siyaset tarzını milletinin gözünün içine bakarak belirlediği içindir ki 11 yıldır halk desteğini artırarak süre gelmiştir. Biz milletimize rağmen hiçbir adım atmayız, atamayız. Kendi siyasetimizi milletimizin gözlerinden aldığımız işaret ile belirliyoruz." dedi.
CHP'nin farklı zamanlarda konuyla ilgili hazırladığı raporlardan bazılarının isimlerini okuyan Ergin, "Ne yapıyorsunuz, hangi adımları atıyorsunuz, ne veriyorsunuz diye sorulan sorularının cevabını şöyle söyleyeyim. Bütün bu çalıştaylarda, gayret sarf etmelerde ortaya çıkan önerilerin dışında bir şey yok ki." ifadelerini kullandı.
Daha özenli ifadelerin kullanılması gerektiğinin vurgulayan Ergin, "Bu büyük milleti kandırmaya çalışmıyoruz. Buna ne AK Parti'nin ne de başkasının gücü de yetmez. Milletimiz kandırılması mümkün olan bir çocuk falan değil. Her şey onun gözleri önünde cereyan eden, açık olaylar şeklinde işliyor." şeklinde konuştu.
Bir televizyon programında yaptığı konuşmadan ötürü eleştirildiğini hatırlatan Ergin, "Ben orada ne dediğimi ne demediğimi net ifade etmeliyim. 'Çok canlar yandı, çok kanlar aktı. Her insanın yüreğine ateş düşüren bir süreç yaşadık. Büyük resmi görelim', demişim. Program yapımcısı sormuş, 'Endişeler var, bir savcı çıkar da dava açarsa diye kaygılar var.' Sadullah Ergin de şöyle demiş: 'Bir savcı çıktığında siz niye Türkiye'ye barışı getirmeye çalışıyorsunuz diye hesap mı soracaktır. Gözyaşının dindirilmesi için niçin gayret sarf ediyorsunuz diye mi soracaktır. Bunu yapmaya çalışmak suç ise, evet şu anda yaptığımız budur, bu işi yapıyorum' demişim.'Ama bunlar suç değildir çünkü istismar edilen sorunları çözmeye çalışmak suç değildir. Çözümsüz bırakılan sorunlarla istismarın bilerek bilmeyerek isteyerek istemeyerek devamına katkı sunmak mı suçtur, yoksa bunu ortadan kaldırmak mı suçtur? Terör varlığını bazı sorunların istismarına borçludur. Bu doğrudur. Ama diğer taraftan terörün istismarı ile kurulan mikro iktidar alanları da mevcuttur ki, buraya dikkatinizi çekiyorum. Terörün istismarı ile kurulmuş mikro iktidar alanlarını da ortadan kaldırmak zorundayız. Bunu yapamazsak, halkın iradesini yönetime yansıtma iradesini bulamayız. Niyetimiz ve gayretimiz her türlü istismarın sona erdirilmesidir. Bu sürecin en büyük amacı terör örgütünün silahlarını bırakması. Yani suç teşkil eden kanlı eylemlerin sonra ermesidir. Bu amacı gerçekleştirmek için girişilecek çabaların hangi hukuki değeri ihlal ettiği düşünülebilir. Sözünü ettiğim çabalar son 30 yılın suç teşkil eden eylemlerini temize çıkarma gayreti asla değildir. Suç teşkil edecek eylemlerin devamını önlemekten ibaret bir gayrettir...' Ve son cümlem, 'bir fiilin suç teşkil etmesi için kanunda gösterilen maddi unsurların suç işleme kastı ile gerçekleştirilmiş olması gerekir'."
Ergin, yapılan çalışmaların hayırlı olması temennisinde bulundu.