AK Parti'nin 19. Kızılcahamam kampının açılış konuşmasını yapan Başbakan Tayyip Erdoğan "canları devlete ait" dediği açlık grevindekilere "Bunu, şantaja dönüştürmeyin. Çünkü biz sizin söylemenizle terörist başını evine göndermeyiz" dedi. Birçok vatandaşın idam cezasının geri gelmesini istediğini vurgulayan Erdoğan, Öcalan'la görüşme için ise "Ailesi görüşemeye devam edebilir, bir engel yoktur. Ama avukatlar noktasında onu bir kenara koyun" mesajı verdi. 29 Ekim'de yapılan alternatif kutlama girişimlerini de eleştiren Erdoğan, "İşbirlikçi" dediği CHP'ye "Devletin ve cumhuriyetin bekçiye ihtiyacı yoktur" dedi. Erdoğan, AK Parti'nin 10 yılının masaya yatırıldığı kampın açılışında şu değerlendirmeleri yaptı:
ARANIZA DUVAR ÖRÜN
AK Parti'nin kurulduğu 3 Kasım 2002 tarihi AK Parti kadar Türkiye için de milat oldu. Ülke karanlık tünelden aydınlığa çıktı. Zirniyet devrimi oldu.
Kürt kardeşlerime şunu hatırlatmak istiyorum. Gazetelerde bir haber var; Milletvekilimizin yavrusunun öldüğü bombalı eylemin emrini veren terörist öldürülmüş, ailesine ise bu devlet sahip çıkmıştır. Hukuk fakültesini bitiren çocuğuna burs vermiştir. Devletin şefkat elini uzatırken bu Kürt'tür bu Laz'dır bu Türk'tür ayrıma gitmedik.
30 yıldır devam terör olaylarının bu ülkeye faturası 300- 350 katrilyon (milyar TL) gibi bir rakama ulaşmıştır. Bu rakamlar yatırımda kullanışmış olsaydı bölgede işsizlik diye bir sorun kalır mıydı? Hakkari'de üniversiteyi, anaokulunu yakıyorlar. Bunlar 6 yaşında 7, 8, 9 yaşında çocuğun okula gitmesini engelleyecek kadar merhametsiz.
Biz, esrar eroin tarlarını yakıyoruz diye isyan ettiler. Niye? Bunlar esrar tüccarı. Oradan teröre kaynak aktarıyorlar. Sayın Merkel'e de söyledim. Berlin'in göbeğinde çadır kuruyorlar, teröristbaşının resmini asıyorlar ve vatandaştan para topluyorlar ve bu paralar terör örgütüne gidiyor. Hac organizasyonu yapıyorlar. Ya Zerdüştün, Hac diye bir şeyi olur mu? Benim saf temiz Kürt kardeşim bu oyuna geliyor. Çünkü orada bazı Mele müsveddeleri var.
Türkiye Cumhuriyeti namusumuzdur, onurumuzudur. Kimse bizim bu değerlerimize el uzatamaz, göz koyamaz.
Terör örgütü dağa çıkardıkları, ölüme gönderdikleri yetmiyormuş gibi şimdi de cezaevinde olanları ölüme zorluyor. Açlık grevinde olanlarla ilgili raporları alıyoruz. 900 küsurla başladı. Şu anda 600'lere düştü. Sıkıntısı olana sağlık mensuplarımız gerekli müdahaleyi yapıyorlar. Buradan çağrı yapıyorum. Bunu, bize şantaja dönüştürmeyin. Çünkü biz, sizin söylemenizle böyle bir eylemi yapmanızla terörist başını oradan çıkartıp evine göndermeyiz.
Cezaevindeki her mahkum gibi açlık grevindekilerin de canı devlete aittir. Durur dururken kimsenin ölümüne seyirci kalmadık kalmayız. Nitekim Meclis İnsan Hakları Komisyonu da gerekli adımı attı.
Bu ülkede on binlerce insanın ölümüne vesile olan bir terörist başına idam verilmiştir ama bu ülke maalesef bazı malum yerlerin baskılarıyla idamı dahi kaldırmıştır. Şu anda birçok insanımız kamuoyu araştırmalarında idam yeniden gelsin istiyor. Niye? Çünkü öldürülen onun yakınlarıdır. Diğerinin canı yanmıyor. Diğeri işte gidiyor kebap partilerinde gününü gün ediyor.
Yıllarca devlet, af yetkisi kullanmıştır. Devletin böyle bir hakkı olamaz. Devlet kendine ait konularda haksızlık varsa af yetkisini kullanabilir o ayrı. Ama öteki insan öldürülecek onun ailesine ait olan bir yetkiyi devlet kullanacak böyle bir yanlış olabilir mi?
Teröristbaşıyla ailesi ve yakınları görüşmek istediği sürece görüşemeye devam edebilir, engel yoktur. Ama avukatlar noktasında onu bir kenara koyun. Geçenlerde ailesi arzu etti gönderdik. Kendisi istemiyor veya yakınları gitmiyor. Bizim açımızdan mani yok.
'CUMHUR DERDİ YOK'
(CHP) Bunlar asla cumhuriyet diye, cumhur diye, millet diye bir derdi taşımadılar. Eğer gerçekten Cumhuriyeti benimsemiş olsalardı Türkiye'de demokrasi adına atılan her adımın karşısında olmazlardı. CHP'lilere bakarsanız 1946'da Türkiye'yi çok partili hayata kendilerinin getirdiğini söylerler. Oysa çok partili hayat ötelenemeyecek bir zorunluluk haline geldiği için Menderes ve arkadaşlarının ortak harekatıyla başlamıştır. CHP'ye kalsa Türkiye hala Mili Şef despotizmi ile idare ediliyor olurdu. CHP yöneticileri 1950'ler boyunca da cumhuriyet bayramı kutlamalarına katılmamıştır.
CHP bu ülkede sanki cumhuriyet muhalifleri, rejim karşıtları varmış gibi korku pompalayarak demokrasi düşmanlığını gizlemenin çabası içinde olmuştur. CHP hiçbir zaman millet eksenli bir siyasete yönelmedi. Hep vesayet esaslı bir siyaseti tercih etti. Bunun için de sanal rejim krizleri üretti. 1946 seçimlerine karıştırılan şaibe, 1950'li yıllarda yaşanan olaylar, 1960 darbesi, 1970'li yıllardaki hadiseler, 1980 darbesi ve 1997 post-modern darbesi, 2000'li yıllardaki nice teşebbüsler bu oyunun versiyonlarıdır.
Darbelere alkış tutmak, ordudan medet ummak, karanlık oyunlardan fayda beklemek CHP'nin değişmeyen tutumudur. İşbirlikçilik CHP'nin vazgeçemediği alışkanlıktır. Taksim Meydanı'nda askeri göstererek "sizin yapmadıklarınızı biz yapıyoruz" deyip ertesi gün manevra yapmak işte Sayın Kılıçdaroğlu'nun aynen genlerine işleyen şekildir.
"TAKSİM'İN ÇİLESİNİ BİLİRİM"
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Taksim Meydanı'nda başlatılan yayalaştırma çalışmasına "istemezük" diye yaklaşanların olduğunu belirterek, "Cumhurbaşkanımızın eşine, eşime ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımızın eşine çağrı yapıyorlarmış. 'Kadınlar bu konularda çok daha hassastır, lütfen bu işe müdahale edin' diye. Biz de tam aksine bu ülkede çocuğuyla kadınıyla herkesin çok daha huzurlu Taksim Meydanı'na çıkabilmesinin adımını atıyoruz. Be hey gafiller, biraz kendinize gelin. Ben doğma büyüme Kasımpaşalıyım, o Taksim'in çilesini bilirim, o Taksim'de nelerin olduğunu bilirim. Biz bunu düzeltmenin gayreti içindeyiz. Dünyada gelişmiş ülkeler büyük meydanlarıyla övünürler. İstanbul gibi bir şehrin bana söyleyebilir misiniz bir büyük meydanı var mı? Yok" dedi.