Daha önceleri de geri kalmış birçok ülkeye gitmiştim. Mesela yoksulluğu dibine kadar yaşayan Tanzanya'ya... Onca fakirliğinin üzerine bir de yaşadığı sel felaketi ile iyice dibe vuran Pakistan'a ve yaşadığı siyasi ve ekonomik bunalımları atlamadığı için büyük Çin'e teslim olmak zorunda kalan Sincan Özerk Bölgesi'ne... Oralarda da şaşkınlık geçirmiştim gördüğüm yoksulluk karşısında. Hâlâ aklımdan çıkmaz, 57 derece sıcaklıkta, milyonlarca karasinekle bir arada yaşamayı kanıksamış Pakistanlıların yaşadığı dram. Etkilenmiştim gittiğim o yoksulluk merkezlerinden ama hiçbiri Arakan kadar sarsmadı beni. Biliyor musunuz? Kampları dolaşırken, bütün o manzarayı dehşet içinde gözlemlerken sorduğum tek bir soru oldu kendi kendime: "Bunlar insansa ben neyim? Ben insansam bunlar ne?" Tabii burada önemle bir noktanın altını çizmek istiyorum değerli okurlarım. Bilinmeli ki Arakanlıların tek derdi açlık ya da yoksulluk değil. Ya da bütün gün çamurun, suyun, pisliğin içinde yaşıyor olmaları... Çok yoksullar evet. Somali'dekiler kadar. Ya da Pakistan'dakiler kadar. Ama hiç değilse onlar Arakanlılarda olmayan bir şeye sahipler. O da vatandaşlık! Açlar, yoksullar aynı zamanda da vatansızlar Arakanlılar. Düşünün. Bu gezegende yaşıyor olmalarına rağmen, bu gezegenin bir bireyi olarak tanımlandıklarını anlatan bir belgeleri yok! Tamam. Hepsinin birer ismi var. Soyadı da. Ama gelin görün kü bütün bunların yazıldığı bir kimlikleri yok! Banduba Kampı'nda etrafımı saran gençlerle konuşmaya başladığımda fark ettiğim bu gerçekle yüzleştiğimde şoka girdim. Daha 16 yaşındaki Ali'nin isyanı inanılmazdı. "Bizim sorunumuz yoksulluk değil sadece. Yokluk da değil! Biz vatandaş olmak istiyoruz. Bir kimliğimiz olsun istiyoruz. İnsanız ama insanca şartlara sahip değiliz. Tüm okulları kapattılar. Okula gitmemize izin vermiyorlar. Çalışmamıza izin vermiyorlar. Belirlenen sınırların dışına çıkmamıza izin vermiyorlar. Lütfen kurtarın bizi. Lütfen sesimizi dünyaya duyurun!" derken gözyaşlarıma hâkim olamadım.
DEHŞETE DÜŞTÜM
Hele yanındaki Muhammed. Bir yandan durumu anlatmak isteyip, diğer yandan da heyetimizi anbean kameraya alan polisin kayıtlarına girmek istemeyen o çocuk. Bir köşeye çekip neler anlattı neler... Dehşete düştüm. Bu arada kafam bir nokta yüzünden karışıktı. Dünya gündemine oturan haberlere göre Arakan'da Müslümanlara resmen katliam yapılıyordu. İnternette dönen videolarda diri diri insanlar yakılıyor ve öldürülüyordu. Ama Myanmar'ın başkentine vardıktan sonra bize anlatılanlar tamamen aksi yönde olmuştu. Hükümet katliam yaptıkları yönündeki bütün iddiaları reddediyordu. Zaten Arakan'a girmesine izin verilen tek ülke olmamızın asıl nedeni de buydu! Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun görüştüğü Devlet Başkanı Thein Sein ve diğer yetkililer Arakan'da gerçeği görmemizi ve o gerçeği dünyaya aktarmamızı istedikleri için kabul etmişlerdi bizleri. İşte o kafa karıştıran soruyu da sordum Muhammed'e. Çok masum bir görüntüsü vardı ve emindim bana doğruyu anlatacağına. Dedim ki; "Arakan'da katliam yapılıyor diyorlar. Binlerce insan öldürüldü diyor bazıları. Doğru mu bu rakam Muhammed? Madem hedefiniz dünyaya doğruyu aktarmamız. Dürüst ol bana lütfen" dedim. "Bayan" diyerek başladı söze ve sonra şöyle devam etti; "Size doğruyu söyleyeceğim. Bizim tespitimize göre binden fazla kişi öldü. Ama şuan hükümet silahla katliam yapmıyor. Ama bizi belirlediği bu alanlarda aç ve yoksul bırakarak, salgın hastalıkların kucağına atarak ölmemizi istiyor. Bakın babam 4 4 yaşında ve şu anda evde ölmek üzere. O ölüyor. Gözümüzün önünde eriyor ama biz hiçbir şey yapamıyoruz. Çünkü doktor yok! Aşı yok! İlaç yok! Söyleyin şimdi lütfen. Bu katliam değildir de nedir?" Kalakaldım öylece... Çünkü gerçekten de doğruyu söylüyordu Muhammed. Tamam. Belki Myanmar hükümeti silahla topla tüfekle bir katliam yapmıyordu ama Arakanlıları açlığa, yoksulluğa ve hastalığa terk ederek resmen soykırım yapıyordu. Görüntüleri izlemişsinizdir hepiniz. Durumun vahameti kabak gibi ortada. İnsanlar pislik içinde yaşıyor. Aç ve susuz. Ve doktor görmedik bölgede görev yapan. Aşı yok! İlaç yok! Bu insanların hastalanmaması ve yok olmaması mümkün mü o yaşam koşulları içinde? Kaldı ki Arakan'dan çıkarken Dışişleri'nden bir yetkili koleranın başladığını söyledi bölgede. Gelelim işin özüne. Biz Arakan'a doğru yola çıkarken birtakım insanlar kıyametler kopardı Türkiye'de. "Türkiye'deki yoksullar Arakanlılardan aşağı mı kalır? Ayrıca Türkiye'nin bu kadar sorunu varken. Dibinde, Suriye'de insanlar katledilirken ne alaka Arakan?" şeklinde hükümetin Myanmar seyahatini eleştirenler oldu.
SİLAHLI KATLİAM YOK AMA...
Onlara sesleniyorum... O oturduğu yerden ahkâm kesen arkadaşlara... Gittik. Gözlerimizle gördük. Evet bence de Arakan'da hükümet silahla katliam filan yapmıyor. Bu doğru. Hükümet silahını sadece çektiğim fotoğraflarda gördüğünüz gibi ayakkabısız, pisliğin içinde yaşam savaşı vermeye çalışan bir lokma çocukların gözünü korkutmak için kullanıyor. Ama o hükümet aynı zamanda o topraklarda doğup büyüyen insanları vatandaşlığına kabul etmeyip açlık ve yoksullukla terbiye etmeye çalışıyor. Bu gidişle terbiye olmayacaklar. Kolera salgını hepsini avucunun içine alırsa binlerce insan yok olup gidecek göz göre göre. Hal böyleyken; "Ne işimiz var Arakan'da?" demek biraz insafsızlık olmuyor mu? Ayrıca tüm dünya Arakan'daki trajediden bihaber uyur iken, o bölgeye girmek için ilk izni alan ve yaşanan trajediyi dünyaya aktararak uyanmasını sağlayan Türkiye bu yaklaşımıyla kötü bir iş mi yapmış oluyor? "Suriye'de katliam var. Biz bakacaksak ona bakalım. Arakan'a da başkaları baksın!" diyebilmek hangi insani özellikle örtüşüyor biri söyleyebilir mi bana?
'SALGIN BAŞLARSA ÖLÜMLER DE GELİR'
BM temsilcisi ile görüştüm. Aynı soruyu ona da sordum. "Kaç bin insan öldü? Katliam var mı?" diye. Temsilci aynen şunları aktardı bana: "Çatışma iki halk arasında yaşanmış. Yani Budistlerle Müslümanlar arasında. O nedenle bir katliam olduğunu söylemek yanlış. Tespitimize göre toplam 77 insan hayatını kaybetmiş. Yarısı Budist. Yarısı Müslüman. Burada sorun katliam değil. Açlık ve yoksulluk! Çok yakında salgın hastalıklar başlarsa büyük ölümler de beraberinde gelir. O nedenle dünyanın acilen Arakan'a yardım eli uzatması lazım!"