Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, New York'ta iç siyasete ilişkin yaptığı açıklamalarda anayasa değişikliği ve başkanlık konularına ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Gazetecilerle yaptığı toplantıda Cumhurbaşkanı, Türkiye'de yakın dönem anayasalarının kısıtlayıcı, kontrol etmeye dönük olduğunu belirtti. Gül'e göre anayasaların bu niteliği onların tepkisel olmasından kaynaklanıyor. Gül, yeni dönemde yeni anayasalara ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Bu değerlendirmesini, "yakın dönemde bir referandum yapılmasına rağmen Türkiye'nin hâlâ rahatlamadığının" kendisine hatırlatılması üstüne yapan Gül, yeni bir anayasanın şart olduğunu dile getirdi. Gül'ün açıklamaları içinde özellikle dikkat çekici olanı, Kürt sorunuyla anayasa arasında kurduğu ilişkiydi. Cumhurbaşkanı, Kürt kesiminden zaman zaman gelen anadilde eğitim, bölgesel özerklik ve anayasada yer alan yurttaşlık tanımının değişmesi yönündeki tepkiler konusunda ne düşündüğü sorulduğunda, bu konuların münferit olarak ele alınmasının yanlış olacağını bütünsel bir anayasa değişikliği yapılırken bu konulara 'bakılabileceğini' belirtti. Tekil değişikliklerin reaksiyon doğuracağına dikkat çeken Gül, bugünkü meclisin içinde barındırdığı çeşitlilik ile son derecede önemli bir parlamento olduğuna işaret etti. Gül, 'referandum döneminde anayasa konusu daha fazla tartışılsaydı çok daha iyi olacaktı' diye düşünüyor. Öyle olması halinde, Gül'e göre evet oyları da artacaktı. Referandum döneminin seçim tartışmalarına benzer bir tartışmayla geçirilmesini yanlış bulan Gül, bu meclisin yapabiliyorsa bir anayasa değişikliğine gitmesini doğru buluyor. Yapamıyorsa bile nelerin gerçekleştirileceğini şimdiden deklare edebileceğini söylüyor.
KATILIM EKSİKLİĞİ SORUNU
Gül'e göre Türkiye'de siyasal sistemin en büyük sorunu katılım eksikliği. Bu bakımdan Gül anayasa değişikliği döneminde partilerin Meclis'teki nispetlerine bakılmaksızın ortak bir uzlaşma komisyonu kurulması çağrılarının yeterince değerlendirilmediğini anımsatıyor. Sistemin katılımcılık yönünde değiştirilmesi gerektiğini belirtirken, Brüksel'deki temas ve açıklamalarını takdir ettiğini söylediği anamuhalefetin de geleceğe daha iyi hazırlanması gerektiğini vurguluyor. Hatta bu konuda Anayasa Mahkemesi'ni de eleştiriyor ve bugünkü değişiklikleri içeren önerilerin, kendisinin hükümette bulunduğu dönemde AYM tarafından getirildiğini kaydediyor. Gül, bu tür uzlaşmaların sadece anayasa değişikliğiyle ilgili olmadığını, temel yasa değişiklikleri için de zaruri olduğunu söyledi. Türkiye'nin Ticaret Kanunu'nu, örneğin, değiştirmesi gerektiğini söylerken tüm partilerin bu konuda uzlaştığını fakat bunun yeterince hızlı bir sonuç almaya yetmediğini belirtiyor. Oysa, diyor, Türkiye, 1936 yılında yapılmış bir Ticaret Kanunu ile daha fazla yönetilemez. Son dönemin önemli tartışma konularından birisi olan başkanlık konusunda da Gül görüşlerini açıkladı. Cumhurbaşkanına göre başkanlık konusu fazla düşünülüp tartışılmadan dile getirilmiş bir konu. Başkanlık sisteminin de parlamenter sistemin de avantajları ve dezavantajları olduğunu hatırlatan Gül, tek cümlelik yargıların yanıltıcı olacağı kanısında. Başkanlığa geçişin kapsamlı değişiklikleri içerdiğini vurgulayarak o durumda, örneğin, milletvekili seçimlerinin dahi değişmesi gerekebileceğine dikkat çekiyor. Dolayısıyla başkanlığın sadece başkanla ve elindeki güçle sınırlı olmadığını vurguluyor. Öte yandan bu değişiklik yapılırken denge ve kontrol mekanizmalarının kurulması konusunda ayrıca hassas.
ÖZGÜVEN VE DEMOKRASİ
Bütün bunlardan sonra Gül, bugünkü yapının kıta Avrupa'sı modelinden Anglo Sakson tarzı bir demokrasiye geçiş ihtiyacı gösterip göstermediği yönündeki sorumuzu ise bu konularda konuşmamak için kendisini tuttuğunu belirterek yanıtlıyor. O tür açıklamaların iç siyasetle ilgili olduğunu belirtiyor. Gül'ün değerlendirmeleri bir bütün olarak ele alındığında önemli incelikler, ayrıntılar ve hassasiyetler içeriyor. Cumhurbaşkanı da gelinen noktadan daha ileride bir anayasaya ihtiyaç duyulduğu, sistemin bir bütün olarak tasarlanıp değişmesi gerektiği ve daha ileri bir demokratikleşmenin tartışılması gerektiği kanısında. En önemlisi ise, Gül'ün, bu adımları atarken özgüvenle hareket edilmesini işaret etmesi. Cumhurbaşkanı özgüven konusunu demokratikleştirici bir kavram olarak ele alıyor ki, bu konudaki eksikliğin bugüne kadar devam eden sıkıntıların kaynağı olduğunu açıkça belirtmek yanlış olmayacaktır. Tartışmak her şeyi kabul etmek anlamına gelmiyor. Ama tartışmadan kaçınarak bir demokratik sistemin inşa edilemeyeceğine dönük inanç da Cumhurbaşkanı'nın sözleri arasında gizli.