Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Ulusa Sesleniş konuşmasında gündemdeki sıcak gelişmeleri değerlendirdi. Terör olayları, gerilen İsrail-Türkiye ilişkileri, G-20 Zirvesi ve eksen kayması tartışmaları Erdoğan'ın öncelikli gündem maddeleri olarak Ulusa Sesleniş konuşmasında yer buldu.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin BM Öncülüğünde belirlenen Bin Yıl Kalkınma Hedeflerinin ilk aşamasında 2015 hedeflerinin bir çoğuna ulaştığını söyledi.
Erdoğan, konuşmasına geçtiğimiz hafta yaşanan terör saldırılarından duyduğu üzüntüyü dile getirerek başladı. Erdoğan "Biz terörle mücadelenin ilk şartının bu oyuna gelmemek olduğunu biliyoruz. Şunu herkes bilsin ki devlet olarak bu şiddet diline, bu çatışma kültürüne teslim olmayacak, aklıselimimizi ve soğukkanlılığımızı asla yitirmeyeceğiz" dedi.
Hakkari, Elazığ, Diyarbakır ve İstanbul'da yaşanan terör saldırılarının şehitlerinin kederli ailelerinin acılarını paylaştıklarını belirterek konuşmasına devam eden Erdoğan, Tekeli Taburu, Gediktepe ve Derecik Beldesi Umurlu Karakolu ziyaretlerine ilişkin de şunları söyledi:
"Büyük bir gururla ifade edeyim ki bütün bu yaşananlar görev başındaki kahraman askerlerimizin terörle mücadele azim ve kararlılığını daha da arttırmış, daha da güçlendirmiştir. Bütün güvenlik güçlerimiz, bölgede en zor şartlar altında büyük bir millet sevgisi, büyük bir vatan aşkıyla teröre karşı mücadelesini sürdürüyor. Atılması gereken her adım atılıyor, alınması gereken her tedbir alınıyor, bundan hiçbir vatandaşımızın şüphesi olmasın."
HÜKÜMETİN DEĞİL TÜRKİYE'NİN MESELESİ
Erdoğan terör olayları karşısında hükümetin, ordunun ve güvenlik güçlerinin her ihtiyacını karşılayarak talepleri eksiksiz yerine getirdiğini belirterek terörün karmaşık ve çok boyutlu bir mesele olduğunu bu nedenle askeri tedbirlerle önü alınsa bile zemini ortadan kaldırmadan acı olayların yaşanmasına engel olunamadığını vurguladı.
Terörün sadece hükümetin ve güvenlik güçlerinin değil bütün olarak Türkiye'nin meselesi olduğunun altını çizen Erdoğan "Bu ülkenin siyasetçisi de, iş adamı da, yatırımcısı da, aydını da, medyası da bu meseleyi kendi meselesi olarak görmek, o bilinçle, o hassasiyetle meseleye yaklaşmak zorundadır. Bu mesele öfkeyle, şiddetle, sloganla, hamasetle çözülebilecek bir mesele değildir; aklıselimle, şefkatle, anlayışla, kararlı ve samimi gayretle çözülebilecek bir meseledir" diye konuştu.
OYUNA GELMEYECEĞİZ
Başbakan Erdoğan olağanüstü hal tartışmalarına da göndermede bulunarak konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
"Yıllarca bölgede olağanüstü hal uygulandı, yasaklarla, kısıtlamalarla, tecritle ne terör geriledi, ne kayıplar azaldı. Aksine bölgede hem gerilim arttı, hem yoksulluk arttı, hem adaletsizlik arttı, hem de şartlar teröre çok daha elverişli hale geldi. Terörü bir yöntem olarak kullananlar, çatışma kültürünün, şiddetin, öfkenin kendi ekmeklerine yağ süreceğini gayet iyi biliyorlar. Çünkü terör ancak bu gerilim ikliminde kendine zemin bulabiliyor, taraftar bulabiliyor. Biz terörle mücadelenin ilk şartının bu oyuna gelmemek olduğunu biliyoruz. Şunu herkes bilsin ki devlet olarak bu şiddet diline, bu çatışma kültürüne teslim olmayacak, aklıselimimizi ve soğukkanlılığımızı asla yitirmeyeceğiz. Biz terörün sonunu getirecek olanın daha fazla demokrasi, daha fazla adalet, daha hakça bir paylaşım, daha dengeli, daha yaygın bir kalkınma olduğuna inanıyoruz. Bu kanlı oyunların hedefi, milletimizin birliği ve beraberliğidir; bu topraklarda asırlardır var olan kardeşlik hukukudur; barış iklimidir. Bu meseleyi el ele, gönül gönüle vererek hep birlikte çözeceğiz.
Başbakan Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasında İsrail'in Gazze'ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine yaptığı saldırı ve 9 Türk vatandaşının öldürülmesi olayını "İnsanlık için tarihe geçecek bir zorbalık" olarak değerlendirirken, hükümetin ilk günkü hassasiyetle konuyu takip etmeye devam ettiğini söyledi.
Mayıs ayının sonunda Gazze halkına insani yardım götürürken İsrail askerlerinin saldırısına uğrayan Özgürlük Filosu'na hukuksuzca el konulduğunu ve gönüllülerin İsrail hapishanelerinde yine hukuksuzca sorgulandığını hatırlatan Erdoğan, "Bu hadise sadece Türkiye için değil, sadece o gemilerde vatandaşı bulunan ülkeler için değil, bütün bir insanlık için tarihe geçecek bir zorbalık örneğidir" yorumunda bulundu.
Dünyanın dört bir yanından yapılan gösterilerle saldırının telin edildiğine vurgu yapan Erdoğan Türkiye'nin de yoğun diplomatik temaslarla BM, AB, İKÖ ve NATO olmak üzere bütün önemli uluslararası teşkilatlar tarafından İsrail'in kınanmasını sağladığını dile getirdi. Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti:
"Hükümet olarak ilk günkü hassasiyetimizle konuyu takip etmeye devam ediyoruz. Bu hadise vesilesiyle bir defa daha anlaşılmıştır ki dünya barışı ve insanlığın esenliği için bütün toplumlar seslerini yükseltmeli, iradelerini ortaya koymalıdırlar. Güçlü olanın her şartta haklı sayıldığı, hukuksuzluğun hak kabul edildiği, zorbalığın devlet politikası haline getirilebildiği bir dünya karanlıklara esir olmuş bir dünyadır. Tarihi boyunca adil olmaya, adaletin sancağını en yüksekte tutmaya ahdetmiş bir milletin temsilcilerinin bu karanlık gidişata seyirci kalması beklenemez. Türkiye hiçbir ülkenin, hiçbir toplumun, hiçbir inanç ve kültürün karşısında değildir, olması da düşünülemez. Ancak Türkiye her hukuksuzluğun, her haksızlığın, her zorbalığın, kimden gelirse gelsin karşısındadır, olmaya da devam edecektir."
BELLİ BİR BÖLGEYE SAPLANIP KALMIŞ DIŞ POLİTİKAMIZ YOK
Başbakan Erdoğan, Türk hükümetinin Filistin meselesi konusuna yaklaşımına yönelik eleştirilere ise, "Bugün izlenen dış politikanın istikameti budur; bizim belli bir bölgeye, belli meselelere saplanıp kalmış bir dış politika anlayışımız yok" sözleriyle yanıt verdi. Her bölgeye, her ülkeye, her soruna, barış ve dostluk zemininde, aynı sıcak ve akılcı yaklaşım içinde oldukları vurgusunu yapan Erdoğan "Elbette Gazze halkının ambargodan kurtulması, Irak'ta yerleşik düzenin kurulması, Balkanlarda, Kafkasya'da barışın kalıcı hale gelmesi de bizi ilgilendiriyor. Çünkü biz dünyaya sağırlaşarak, kendi içimize kapanarak ülkemizin menfaatlerini koruyamayacağımızı biliyoruz. Kırk yıl, elli yıl önceki dış politika anlayışıyla bilgi çağının dünyasında varlığımızı sürdüremeyeceğimizin farkındayız" dedi.
ÇABALARIMIZ DÜNYADA TAKDİRLE KARŞILANIYOR
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta katıldığı G-20 Zirvesi ve Türkiye'nin son dönemde attığı diplomatik adımlara da dikkat çektiği konuşmasında Türkiye'nin son yıllarda geçirdiği büyük değişim ve küresel krizle mücadelede gösterdiği başarının takdirle karşılandığını söyledi. G-20 Zirvesi'nde özellikle daha katılımcı bir uluslar arası ticaret sisteminin inşa edilmesinden yana tavır sergilediklerini ifade eden Erdoğan, "Ülkeler arasındaki gelişmişlik farklarının azaltılmasını ve düşük gelirli ülkelerin dünya ekonomisine daha fazla entegre edilmesini çok önemli görüyoruz. Gerek G-20 toplantılarında, gerekse diğer platformlarda, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunlarına ilişkin görüşlerimizi kuvvetli bir şekilde dile getiriyoruz. İnşallah, 2011 yılı Haziran ayında ülkemizde "Birleşmiş Milletler Dördüncü En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı"nı gerçekleştirerek bu meseleyi daha güçlü şekilde vurgulama fırsatı bulacağız.Milletim adına gururla ifade edeyim ki; az gelişmiş ülkelerin sorunlarının dünya kamuoyunun gündemine taşınmasına yönelik bu çabalarımız, bütün dünyada büyük bir takdirle karşılanıyor, izleniyor" diye konuştu.
Türkiye'nin son dönemde önemli Konferans ve organizasyonlara ev sahipliği yaptığına dikkat çeken Başbakan Erdoğan Birleşmiş Milletler Bin Yıl Kalkınma Hedefleri Bölgesel Konferansında Türkiye'nin yoksulluk, eğitim, sağlık, çevre ve kalkınma alanlarında belirlenen 2015 hedeflerinin birçoğuna şimdiden ulaşmış olduğunu gördüklerini, bunun mutluluğu yaşadıklarını belirtti.
Ulusa sesleniş konuşmasında Türkiye'nin potansiyelinin de hedeflerinin de çok büyük olduğunu dile getiren Başbakan Erdoğan, "Ülkemizin rekabet gücünü artırmak suretiyle ekonomimizi güçlendirmeyi, istikrarlı büyümeyi temin etmeyi ve uzak olmayan bir gelecekte dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmeyi hedefliyoruz. Bu hedefi yakalamak için yeniliklere açık olmamız, Ar-Ge çalışmalarında, yani Araştırma Geliştirme çalışmalarında son yıllarda yakaladığımız ivmeyi daha da arttırmamız gerekiyor" dedi.
ARGE-YE 6.5 MİLYAR LİRA AKTARILDI
Erdoğan Ar-Ge çalışmaları alanında Türkiye'nin son yıllarda ne kadar büyük bir atılım içinde olduğunu belirterek şunları söyledi:
"Bakınız 2002 ile 2008 yılları arasında, 2008 sabit fiyatları ile Ar-Ge harcamalarında ülke olarak üç kata yakın bir artış sağlamış durumdayız. Bu artış hızında Türkiye bugün Çin'den sonra dünyada ikinci ülke konumunda. Dünyada araştırmacı sayısını en hızlı artıran ikinci ülke de yine Türkiye. 2005-2010 arasında DPT'nin Üniversiteler, TÜBİTAK ve diğer kamu kurumlarına tahsis ettiği Teknolojik Araştırma Sektörü yatırım ödeneği 6,5 milyar liraya ulaştı. Aynı yıllar için TÜBİTAK aracılığı ile akademik projelere verilen destek 50 milyon liradan 13 katlık bir artışla 680 milyon liraya çıktı. Evet, üniversitelere verilen proje desteği, 50 milyondan 680 milyona çıktı. 2008 ve 2009 yıllarında Ar-Ge Teşvik Yasası'ndan yararlanan 600 mükellefimize 2 milyar liraya yakın Ar-Ge vergi indirimi sağlandı. Bu tablo ülkemiz adına bir gurur tablosudur, bir umut tablosudur."
TÜRKİYE AYDINLIK GELECEĞİNİ İNŞA EDİYOR
Erdoğan, 2010 yılı Haziran ayının özellikle açılışlar konusunda bereketli bir ay olduğuna vurgu yaparak "tamamlanan her yatırımın, açılan her tesisin, gerçekleştirilen her hizmetin, Türkiye'nin mutlu ve müreffeh yarınlara doğru attığı hayırlı adımlar' olduğunu söyledi. Erdoğan Haziran ayı içinde yapılan açılışlar hakkında bilgi verdiği Ulusa Sesleniş konuşmasını şu sözlerle noktaladı:
"Türkiye adım adım aydınlık geleceğini inşa ediyor. Milletimiz günbegün hak ettiği medeniyet seviyesine doğru ilerliyor. Bu büyük milletin medeniyet yürüyüşünden rahatsız olanlar önümüze ne kadar taş koymaya, ne kadar engel çıkarmaya çalışırlarsa çalışsınlar, biz inançla yolumuzda yürümeye devam edeceğiz. Canlarını bu ülkenin varlığını, birliğini, geleceğini ve ideallerini korumak uğrunda veren aziz şehitlerimizi de hiçbir zaman unutmayacağız. Bu vesileyle bütün şehitlerimize bir kere daha Allah'tan rahmet, ailelerine sabır diliyor, gazilerimize de acil şifalar temenni ediyorum. Allah Türkiye'nin yolunu, bahtını, ufkunu açık etsin."