Giriş
41 yıl görev yaptığı Milli İstihbarat Teşkilatı'ndaki uzmanlık alanı Güneydoğu, Kürt sorunu ve PKK idi. En sıcak zaman dilimlerinden birinde Diyarbakır'da 3 yıl yaşadı ve bölge başkanlığı görevini yürüttü. Kısaca, devletin en önemli istihbarat kuruluşu olan MİT'in, Türkiye'nin 84 yıldır çözemediği meselenin en uzman isimlerinden biri Cevat Öneş. Baş Başa'da bu hafta, emekli MİT mensubu Öneş'ten, Kürt meselesinin çözümüne ilişkin atılan son adımları, gelinen noktayı ve devam eden süreci yorumlamasını istedik.
Kürt meselesinin çözülmesi için en son adımı Cumhurbaşkanı Gül attı. Sizce çözüme katkısı ne olur bu son adımın?
Sayın Cumhurbaşkanı'nın 'Tarihi fırsat' olarak tanımladığı ve 'çok iyi şeyler olacak' şeklinde ifade ettiği ve devam ettirdiği açıklamalarını önemsemek lazım. Çünkü devleti milleti temsil eden bir şahsiyetin, en yetkili ve sorumlu olarak yaptığı açıklama bir devletin niyetini göstermesi bakımından çok önemli.
Devlet bu meselede köklü çözümün PKK'sız olamayacağını gördü demek realist bir yaklaşım mıdır sizce?
Ona girmeden bir genel tespit yapmam da gerekiyor. Çünkü meseleyi daha iyi izah edebiliriz. Bir defa bugün ulusal, bölgesel ve küresel şartlar PKK silahlı gücünü veya PKK gibi benzer silahlı güçlerin artık ömrünü doldurduğunu ve tasfiye edilmesi gerektiğini bize gösteriyor. Süreç o noktaya geldi. Formüle ettiğim gibi ulusal şartlarımızda bu bölgesel ve küresel şartlarla kesiştiği için bizim bu süreci çok iyi yönetebilmemiz gerekiyor.
Yani şartlar gereği, PKK'nın silahı bırakması elzem oldu? Öyle mi?
Burada mesele PKK'ya silahın bıraktırılması. Ama olaya bu çerçevede bakarken PKK'nın silahlı mücadelesinin, silahlı gücünün oluşumunda Türkiye'de çözülemeyen Kürt sorununu, Güneydoğu sorununu nasıl tanımlarsak tanımlayalım dikkate almamız gerekiyor ve Kürt sorununun sonucu olan PKK meselesinin çözülebilmesinde nelerin yapılabilmesi gerektiğini konuşmamız gerekiyor. Bütün bu süreç içerisindeki bu sürecin devam ettirebilmesi için karşımıza ne çıkıyor? Öncelikle silahların sürekli susması, silahların teslimi meselesi ve PKK silahlı gücünün tasfiyesi.
Çözümün en temel tartışmalarından biri "Sınırsız af." Bunun gerçekleşmesi toplumda başka bir reaksiyonu tetiklemez mi?
Toplum barış istiyor mu? 'Hayır' diyebilir miyiz? Barışa kim karşı çıkabilir? Toplum çocuklarımızın ölmesini istiyor mu? Hayır! 'Askeriyle, siviliyle, örgüt mensubuyla çocuklarımız ölmesin' diyen bir toplumsal talep var mı? Var! O halde toplumsal talebin karşılanabilmesi için bir af meselesi gündeme bugün veya yarın gelecektir. Ama ne zaman geleceğini koşulları tayin edecektir.
Peki gündeme geldiğinde ne olur?
Barış sürecinin somut şekilde ortaya çıkması, bu sürecin işlendiğine güven duyulması ve bu sürecin işlevliği güven ortamında bir af meselesinin gündeme getirilmesi halinde hiç kimsenin itiraz edeceğini sanmıyorum. Bakın CHP Lideri Deniz Baykal bile "Bir sürecin başlaması, süreklilik kazanması ve güven ortamının oluşması durumunda bir af meselesi gündeme getirilebilir, hatta bir adım atana ben üç adım atarım" açıklaması yaptı. CHP liderinin bu açıklamasını diğer aktörlerin de önemsemesi gerekiyor. Şahsen ben önemsedim.
'Sınırsız af' tartışmasında son nokta Öcalan'ın affı. Gerçekten Öcalan affedilebilir mi?
Soru da cevabı da tabii ki çok önemli. Kürt sorununun çözümünde ve PKK'nın silahlarının tamamen terk ettirilmesinde, PKK silahlı yapısının tasfiye edilebilmesinde en önemli faktör, bugün vasatın hazırlanabilmesi, yaşanan travmaların, psikolojik ortamın olgunlaştırılabilmesi meselesidir. Şimdi bugün Öcalan'ın kendisine sorsanız "Affedilmeyi düşünebilir misiniz?" diye, "Hayır" diyeceğini, DTP'lilere sorsanız "Hayır" diyeceğini biliyorum. Zamansız tartışmaların faydası yok. Önemli olan süreci başlatmak, güven ortamını yaratmaktır. Zaten süreç kendiliğinden o noktaya varacaktır.
Yani diyorsunuz ki; Gün gelir, Öcalan'ın da affını konuşmak zorunda kalabiliriz!
Evet ama şimdi konuşmak yanlış olur. Çünkü bu konu hem bir toplumsal olay aynı zamanda çok önemli bir siyasi olaydır. Şimdi toplumsal olaylar ile siyasal olayları buluşması, kesişmesi meselesi konjonktürler ve gelişmelere göre kendini tayin eder ancak bir demokratik sistem içerisinde hukuk devletinde bunun yöntemleri bellidir. Bugün için cevabım belli. Bugün için hiçbir zaman gündeme gelemez ama süreç içerisinde toplumsal talepler ile siyasal taleplerin, şartların ve hukuk sisteminin ortaya çıkarabileceği bir konjonktürde her şey konuşabilir ve gerçekleşebilir.
"Öcalan bu sürecin başarıya ulaşmasında önemli bir aktördür" diyebilir misiniz?
Ben kişisel olarak Öcalan'dan bir tavır bekliyorum. Ne tavrıdır bu 1) Silahların süresiz susturulması konusunda talimatının açıklıkla ortaya konması 2) Mayınlar ve benzer patlayıcılar konusunda sivil halkı hedef alan bu tip eylemler konusunda tekrarlanmayacağına söz vermesi, talimat vermesi, tavır koyması gerekiyor.
Yani herkes eteğindeki taşı dökmeli...
Evet. Aynen öyle diyorum. Çünkü böylesine bir tavır koyuş o zaman barış talep edenler ile etmeyenler arasındaki şeffaflığı ve saflaşmayı ortaya çıkaracaktır. Çünkü PKK gibi bir örgütün tek merkezden yönetilmediğini çeşitli güçler ve merkezlerden kullanıla geldiğini biliyoruz. O halde Öcalan geçmişten ders aldıysa, bir özeleştiri yaptıysa ve hala "Ben liderim" diyebiliyorsa -ki önemli kesim liderliğini kabul ediyor- o halde bir talimat verme durumundadır. Şahsen son günlerde görüyorum barışseverler arasında böyle bir talep de yükseliyor. Öcalan bu taleplere cevap vermek zorundadır. Yani İmralı'dan bir ses bekliyoruz.
Ya bu dediğinizi yapmazsa?
Yazık olur. Çünkü, onun bu tavrı ihtiyaç duyduğumuz güven ortamında önemli bir rahatlama sağlayacak, demokratikleşme konusunda ileri adımlar atılması konusundaki kararlılığı pekiştirecek ve adımların daha süratli atılmasını sağlayacaktır. Ben, bunu Öcalan'ın sorumluluğu olarak görüyorum. Barışsever ve demokrat bir vatandaş olarak düşünüyorum ve böylesine bir yapı içinde devletin gösterdiği irade ve yaklaşım karşında muhasebesini yapan bir örgüt liderinin alması gereken tavrı olarak bakıyorum. Öcalan önemli bir aktör olarak bu sorumluluğu duymalıdır. Duyabileceğini de sanıyorum.