 |
|
 |
 |
 |
 |
 |
SMS: MB yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder |
|  |
|
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
|
|
 |  |

Bu yüzyılın da problemlerle dolu olduğu kesin...
Geride kalan 20'nci yüzyılın ilk gününü yaşayanlar, eskisinden çok farklı bir dünyada, insanlığın mutlu ve müreffeh olacağını düşünüyorlardı. Tarih boyunca hayal bile edilemeyen aşamalar, 19'uncu yüzyılda gerçekleşmişti. Tekerleği ve ateşi bulduğu için kaderi değişen insanlık, buhar makinesinden sonra içten patlamalı motoru da yapmıştı. Sanayi devrimi kitlelere hem istihdam, hem tüketim alanları açmaktaydı. Oysa daha birkaç yıl geçmeden 20'nci yüzyılın belalarla birlikte geldiği anlaşıldı. Dünya Savaşları yetmezmiş gibi, "Nükleer Çağ" a giriş, Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan bombalarla başladı. İdeolojik kamplaşmalar, yüz milyonlarca insanın mutsuzluğuna sebep oldu.Teknoloji, yaşatmak için değil öldürmek için kullanıldı. Bizim kuşaklar 21'inci yüzyılı da aynı heyecanlı beklentilerle karşılamadık mı? 20'nci yüzyılı perişan eden iki dünya savaşı geride kalmış, eski düşmanlar müttefik olmuşlardı. Bilgi ve iletişim çağında dünya küçük bir köye dönmüş, globalleşme ile sermaye ve düşünceler sınırları aşarak, insanlığın ortak kullanımına açılmıştı. 21'inci yüzyılın barış ve refah çağı olmaması için hiçbir neden yoktu...
BELALARLA DOLU 2001'den bu yana sadece beş yıl geçmesine rağmen, insanlık yüzyıl geçmiş kadar yorgun ve kötümser. "Asimetrik Tehdit" diye nitelenen terörizm, buna karşı önlem almak için harekete geçen ülkeleri de "Devlet terörizmi" ne sürükledi. ABD ile Sovyetler arasındaki "Dehşet Dengesi" nin sona erdiğine sevinirken, karşımıza Birleşmiş Milletler hukukunun yok edildiği, hiçbir dengenin bulunmadığı " Süper Güç Dehşeti" çıkıverdi. Belli ki, bu yüzyıl ilerledikçe, tıpkı 20'nci yüzyıldakiler gibi, insanlığın mutsuzluğa sürüklendiği dönemler fazlasıyla yaşanacak. Biz Türkler 20'nci yüzyılın başında bir imparatorluğu kaybettik. Ancak bunun ardından doğan Cumhuriyet, bizi bugünler kadar barış ve güvenlik içinde getirdi. İç ve dış savaşlar, tüm çevremiz için olağan gelişmelerken, biz bütünlüğümüzü ve bağımsızlığımızı korumayı başardık. Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırdık ve "Avrupa Birliği üyeliği " gibi bir büyük projeyi gündemimize soktuk. Belalarla dolu olduğu kesinlikle görülen ve yoğunlukla bizim de içinde bulunduğumuz coğrafyayı etkileyen "21'inci Yüzyıl Krizleri "nden de en az zararla kurtulmak için, Cumhuriyetimizin genlerinde bulunan bilgileri geliştirerek, yeni dönemde de bunları değerlendirmeliyiz. Bir başka deyişle, "İç barış", dış barışın ve güvenliğin de güvencesi biçiminde algılanmalıdır.
AYNI GEMİDEYİZ Bu gerçeğin ışığında, "Hepimiz aynı gemideyiz" başlıklı bir bildiri ile görüşlerini kamuoyuna duyuran, yazar, öğretim üyesi, hukukçu, kadın ve insan hakları aktivistleri ile sivil toplum kuruluşu başkanlarının da aralarında bulunduğu 38 kişinin söylemlerini paylaşıyoruz. Bu bildiriden bazı satırbaşlarını hatırlatmakta yarar olduğunu düşünüyoruz: - Hepimiz aynı gemideyiz, kadınlar, erkekler, Kürtler, Türkler, Aleviler, göçle gelenler, işsizler, gelecekten korkan gençler, büyük şehirlerin varoşlarında hakça bir yaşam kurmaya çalışanlar, azınlıklar, şiddet mağdurları ve bilmeden şiddeti besleyenler... Hepimiz aynı seferde yolcuyuz, yol arkadaşıyız birbirimize... Bunu bilsek de bilmesek de. Kemalist-dinci, Türk-Kürt gibi kategoriler etrafından kutuplaşmış bir Türkiye istemiyoruz. Kutuplaşmış bir söylemin parçaları olmayı reddediyoruz. Her türlü renk, ara tonları, köprüler ve sentezlerdir savunduğumuz... - Kürt sorununa çözüm arayışları içinde, siyasi, hukuki, ekonomik, kültürel ve uluslararası boyutlar olduğunu görüyoruz. Tüm bu boyutları hesaba katmakla beraber bizler "insani boyut"un öneminin kavranılarak öne çıkarılmasını... Ülkemizin şiddet ve terör ortamından bir daha tekrarlanmamak üzere kurtulması için silahla siyaset olmayacağının ve hak arayışlarının tehdit ve şiddetle susturulamayacağının anlaşılmasını...
KALICI ÇÖZÜM - Meselenin sadakat-ihanet temelinden çıkarılmasını ve eleştirel düşünen herkesi "potansiyel iç mihrak" olarak gören "şartlanmış milliyetçi refleks" in kırılmasını... Birbirimizin acılarına saygı duymanın, birbirimizin yasını paylaşmanın bir "toplum" olabilmek ve bu toplumda barış içinde yaşamak açısından büyük önem taşıdığını görebilmeyi... - Kalıcı bir çözümün Türkiye'nin dışından değil, içeriden, bizzat bizlerden geleceğinin ve askeri değil sivil olacağının daha iyi kavranması için adımlar atılmasını... Kürt sorununun tek boyutlu olmadığının, çözümünün de çok aktörlü olacağının kavranmasını... - Namus cinayetlerine karşı tüm toplumda geniş çaplı bir bilinç yükseltme kampanyasının başlatılmasını, siyasetçilerin ve karar mekanizmasındakilerin bu yönde daha somut uygulamalar geliştirmeye teşvik edilmesini...
|
|
 |
|
|