 |  |

İlişkiler çeşit çeşittir, zekâ ise türlü türlüdür
Bireysel ilişkileri de, toplumsal yaşamı da sürdürürken, farklı modeller uygulamak mümkün. Elazığlı bir arkadaşım anlattı bu modellerden birini... Birbirleri ile araları açık olan iki köy varmış. Bu köylerden birinin ağası oğlunu evlendiriyormuş. O köyde düğün hazırlıkları başlamış. Bunun üzerine diğer köyün ihtiyarları, bu düğüne ilişkin tutumlarının nasıl olması gerektiğini belirlemek üzere toplanmışlar. Muhtarın şu önerisi benimsenmiş: - Eğer bizi düğüne davet ederlerse gitmeyip, onları aşağılamış oluruz. Davet etmezlerse de küsüp, ağızlarının tadını kaçırırız. İlişkileri ille de tatsızlık içinde sürdürmeye kararlıysanız, bunun yukarıdaki örnekte olduğu gibi sayısız yolu vardır. Ancak uygar toplumlarda, kurumları yönetenler de, bireylerin çoğunluğu da, ilişkilerin kopmamasına çalışırlar. Bunun temel felsefesi de, farklılıklara saygı gösterilmesini esas alan "Bir arada barış içinde yaşamak" tır. Tabii ki, insanlar da, toplumlar da, topyekun mükemmel olamaz. Yeteneklerin ve erdemlerin yanında, yetersizlikler ve eksikler de vardır. Burada hüner, bireyin de, toplumun da pırıltılı yanlarını ön plana çıkartabilmek ve başarıyı teşvik etmektir.
BİR ÖĞÜT Yönetim kuramcısı Drucker'in bu konudaki öğüdü şöyledir. Bazı insanlar çok düzenlidir ama yaratıcı değillerdir. - Bazıları da dağınık ve düzensizdirler ama yaratıcıdırlar. Düzenli olanları, bir patron ya da bir yönetici, birlikte çalıştığı insanları iyi tahlil etmelidir. "Neden yaratıcı değilsin", yaratıcı olanları da "Neden düzenli değilsin" diye eleştirirseniz, ikisinden de randıman alamazsınız. Bir de, beklentileriniz ile gerçek düşünceleriniz arasındaki uyumsuzlukların varlığı meselesi var. Türk romanına yeni bir soluk getiren Elif Şafak, hamile olduğu için bugünlerde toplumun bebeklere dönük düşüncelerini herkesten daha iyi algılamakta. Dünkü Zaman'daki yazısında, şu çarpıcı gözlemini seslendirmişti: - Bu memlekette doktor bekleme odalarında, yollarda, dolmuşlarda, misafir salonlarında fısıl fısıl konuşuyor kadınlar, akıl veriyorlar birbirlerine: "Bol bol balık ye, oğlun zeki olsun!" "ABD'den ithal Omega-3 hapları satılıyor eczanelerde, her gün 3 tane alsan çocuk cin gibi doğar valla!" Bu modanın son bombasını geçen hafta işittim, gene bir doktor bekleme odasında : "En iyisi havyar yemekmiş, anne her gün iki kaşık havyar yiyince dahi doğuyormuş çocuk..."
HAVYAR ÇOCUĞU - Bir an için varsayalım ki tüm bunlar doğru, velev ki zekâyı tasarlamak mümkün ve diyelim ki böyle tasarım harikası "süper zeki" bir çocuk imal etmeyi başardı Türk anneleri... Peki ya sonra? Çocuk doğdu, az buçuk ayaklanıp dillenince birtakım yetenekleri ve ilgileri olduğu ortaya çıktı: Mesela müziğe, resme, heykele, sanata ya da matematiğe. Belki sıra dışı meziyetlere sahip, öyle ya havyar çocuğu bu, sıradan olamaz. - Diyelim ki böyle süper yetenekli bir çocuk çıktı o havyar bebeğinden, peki ailesinin tavrı ne olur? Boğmak! Yaratıcılığı boğmak, farklılığı törpülemek, sıra dışılığı ayıplamak, bireyselliği bastırmak... Sıra dışı merakları ve meziyetleri olan nice çocuğun hevesleri evvela aileleri tarafından kırılır, yetenekleri evlerinde bastırılır. Mümkün olduğunca "normal" bir çocuk olsun ister ebeveynler, "Nerede görülmüş oğlan çocuğunun modaya heves ettiği, çok daha itibarlı meslekler varken..."
ANADOLU ZEKÂSI - Zekâyı bu kadar fetişleştiren bir toplum yapısı, ruhtan olduğu kadar zekadan da beslenen edebi ve sanatsal üretime karşı neden bu kadar kapalı? Zeki bebek isteyip de yaratıcı çocuğa tahammül edememek nasıl bir ironi? Yoksa zeka denilen muazzam karmaşık ve ağır sorumluluğu, ÖSS sınavında doğru kutucuğu karalamak mı addediyor havyar hesabı yapan günümüz anne adayları? Elif Şafak'ın bu satırlarını okuyunca, o Elazığlı arkadaşımın anlattığı, "zekâ "ya ilişkin Anadolu'dan bir olayı hatırladım. Bir ilçenin kaymakamı çok aksi, çok nemrut bir adammış... İlçe halkı Ankara'ya dilekçe yazıp kaymakamın değiştirilmesini isterken, başlarına iş gelmemesi için, zekâlarını kullanıp, şöyle demişler: - Kaymakamımız çok başarılı, çok çalışkan ve çok şefkatli bir yönetici. Bu insandan sadece ilçemizin istifade etmesine gönlümüz razı değil. Lütfen onu buradan alıp, başka bir ilçeye atayın ve onlar da bu yetenekten yararlansın.
|