|
 |
 |
 |
|
|

Yurttaşlık hakları Türkiye ve Kürtler
Her üretim biçimi kendi hukukunu belirler. Yurttaşlık dediğimiz kavram da ulusdevlet sınırları içinde üretim yapan kapitalist sistemin ürünüdür. Feodalitede yurttaşlık değil, krala, sultana, prense tabiiyet vardı. Üretim ilişkilerinin ulusdevlet sınırlarını aşıp küreselleşmeye başladığı günümüzde yurttaşlık kavramı da anlamını yitirmeye başladı. Çünkü siz Türkiye Cumhuriyeti'nde doğmuş, buranın yurttaşı olmuş, ardından gidip Almanya'ya yerleşmiş, oranın dilini, değerlerini öğrenip yurttaşlığına geçmiş olabilirsiniz. Geçen yüzyılın ortaya koyduğu sınırlar içinde düşünürseniz, bu sizin için büyük bir açmazdır. Birbirinden başarı kitaplar yayınlayan Bilgi Üniversitesi Yayınları'nın son kitabı "Yurttaşlık ve Toplumsal Sınıflar" yurttaşlığın tarihi gelişimi ve bugün karşılaştığı sorunları irdeliyor. Ahmet Kaya, "Yurttaşlık, azınlıklar ve çok kültürlülük" başlıklı makalesinde, Doğu ve Batı arasında, yurttaşlık kavramı farkları üzerinde de duruyor. Ulus-devletin gelişim biçimine bağlı olarak yukarıdan uluslaşan Doğu ve Orta Avrupa toplumlarında azınlıklara bir güvenlik sorunu olarak bakıldığına, Batı'da ise ulusal azınlık taleplerinin bir tür adalet ve eşitlik arayışı bağlamında değerlendirildiğini anlatıyor. Kaya, Batı'da amacın hem çoğunluk hem de azınlık için az çok adil bir uzlaşma noktası bulmak olduğuna, Doğu'da ise amacın azınlıkların devletin varlığına veya toprak bütünlüğüne karşı bir tehdit oluşturmasına engel olmak olduğuna dikkat çekiyor. Bunun sonucunda Batılı demokrasileri daha makul ve başarılı yapan şey, baraj sistemini kaldırarak ve bütün ulusal azınlık gruplarının siyasal alanda mobilize olmalarına izin vererek bunların etkin siyasal katılımlarının sağlanmasına izin veren haklar oluyor. Türkiye, açıkça görüldüğü gibi Doğu Avrupa modeline uygun düşüyor. Doğu Avrupa'daki gibi, Türkiye'nin en büyük azınlık grubunun komşu ülkelerle işbirliği yaptığı inancı, devletin varlığına tehdit edici eylemler içinde bulunması gibi nedenlerle, sık sık atıf yapılan Anayasal yurttaşlık tanımının içi bir türlü tam olarak doldurulamıyor. Bunun bir diğer sonucu ise, Türkiye'nin bugüne kadar en Batılı olmuş kesimlerinin bölünme korkusu ile Avrupa Birliği'ne mesafe koymaları oluyor. Sınırları içindeki ülkeleri barış içinde biraraya getirmeyi amaçlayan AB Projesi'ne ülkemizdeki Batıcılar, "Türkiye bölme projesi" olarak bakıyor. Türkiye bir yandan gerek Kürtler'in gerek Aleviler'in talepleriyle boğuşurken bir yandan da küreselleşmenin sonuçlarıyla başa çıkmaya çalışıyor. Merkezi devlet, iki gelişmeye de tam ayak uyduramıyor. Bu da ülke insanlarını temel haklarını kullanamaz, çıkarcı, güvensiz bir noktaya sürüklüyor. Oysa Kaya'nın da işaret ettiği gibi, modern yurttaşlık kurumu, aklını herhangi bir otoritenin vesayeti altında bulundurmayan, hak ve ödevlerinin bilincinde olan ve bulunduğu sosyal çevrede güven uyandıracak hür bireylere ihtiyaç duyar. Modern toplumun diğer adı güven toplumudur. Türkiye'de ise bugün ulaştığımız nokta, ne birbirlerine, ne devlete, ne de kurumlarına güven duyayan bireyler ile yurttaşlarına güvenmeyen bir devlet aygıtının varlığıdır. Devam edeceğiz...
Düzeltmeye düzeltme Hürriyet muhabiri Saygı Öztürk, "Müslüman değilim diye dilekçe veren din dersine girmez" sözünün, bir üst düzey Milli Eğitim Bakanlığı bürokratına ait olduğunu ve bu sözün teybinde kayıtlı olduğunu bildirdi.
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|