 |  |
  |
|
İçki yasağı bir alkolizm sorunu değildir ki
Akşam yazarı İsmail Küçükkaya, Başbakan'ın ANA uçağında İspanya'dan dönerken gazetecilerle yaptığı keyifli sohbeti kaleme almış... Küçükkaya'nın yazısında şöyle bir bölüm de vardı: -Erdoğan, içki yasağı ile ilgili sorular gündeme gelince danışmanlarına, "Kahverengi çantamın içinden Anayasa'yı getirin" talimatı verdi. "Anayasamız, partimizin tüzüğü ve partimizin programı hep yanımdadır" dedi. Anayasa'nın gençlerin korunmasına yönelik 58'inci maddesini bizlere okudu. Başbakan Erdoğan, sonra bir örnek vererek konuya ilişkin yaklaşımının işaretini verdi. Şöyle: "Nazlı Ilıcak'ın evindeki bir yemekteydik. Mehmet Barlas, 'Hidiv'e gittim. Çok güzel olmuş. Ama bir kadeh rakı olsaydı" deyince, Cengiz Çandar da 'Bunu da istiyorsan Yenikapı'ya kadar iniverseydin' karşılığını vermişti." Sayın Başbakan'la aramızda uzun yıllar önce içinde Hidiv Kasrı'nın ve içkinin bulunduğu bir konuşma gerçekten geçmişti. Ama Nazlı Ilıcak'ın evinde değil, Hidiv Kasrı'ndaydı bu konuşma. Başbakan Erdoğan o zaman İstanbul Belediye Başkanı'ydı. Nezaket göstermiş ve belediye tarafından işletilen Hidiv Kasrı'nda beni bir yemeğe davet etmişti. Yeni bir aşçı gelmiş. Onun hazırladığı nefis yemekler geldi sofraya. Fransız usulü sosla lezzetlendirilmiş bir balık ikram edilince, "Beraberinde beyaz şarap alabilir miyim" diye sordum garsona. Garson "Alkollü içki vermiyoruz" diye cevap verdi bana. Bu anda Tayyip Erdoğan, içki yasağının gerekçesini açıklamak gereğini hissetti ve şöyle dedi: -Burası tarihi bir mekân. Bu mekânda alkollü içki ikramının doğru olmayacağını düşündük. Bunun üzerine ben de şu cevabı vermiştim: -Bu Hidiv Kasrı, 1907'de son Mısır Hidivi 2'nci Abbas Hilmi Paşa tarafından, bir İtalyan mimara bir zevk ve keyif mekânı olarak yaptırıldı. Yani binanın tarihi yapısı, bir kutsallığı ifade etmiyor. Burada şarap da içildi, başka içkiler de. Ayrıca Hidiv'in bir metresi olduğu da yazılıp, söylenir. Binayı restore ettiren Turing Kulüp Başkanı Çelik Gülersoy'la, o dönemi uzun uzun konuşmuştuk. Belediye burayı halka açtığı zaman burada içki de ikram ediliyordu. Ben bunları bir solukta Erdoğan'a anlatınca, sadece "Binanın tarihini derinine incelemek fırsatım olmadı" demişti bana. Nazlı Ilıcak'ın evindeki içki (Veya rakı) konulu konuşmaya gelince. O çok sonra 1997'nin 28 Şubat post-modern darbesi dönemindeydi. Ilıcak'ın baş davetlisi, muhtıra ile devrilen eski Başbakan Necmettin Erbakan'dı. Sanırım Erdoğan da vardı o yemekte. Sofraya oturduk. Her yemekte bir kadeh içki içen arkadaşlarımız, ya portakal suyu ya da coca cola istediler. Ben de dayanamayıp, Sayın Erbakan'a "Size neden 'Hocam' diyorlar" diye sordum. Masadaki yardımcılarından biri "Sayın Erbakan üniversitede profesördür" diye cevap verdi bana. Bunun üzerine şöyle demiştim: -Kimse sizin yanınızda içki içmiyor nedense. Bu herhalde sizi bir din adamı gibi algılamalarından olsa gerek. Madem hocalığınız profesörlüğünüzden geliyor, bu durumda ben bir bardak bira içeceğim bu sofrada. Yani mesele alkol alışkanlığı meselesi değil. 40 yıl içmesem rakı veya şarap aklıma gelmez. Ama mesele, insanları "İlle de benim gibi olacaksın" diye zorlamak meselesidir. AK Parti belediyeleri madem Anayasa'nın 58'inci maddesi uyarınca gençleri alkol alışkanlığına karşı koruyor. O zaman genç olmayanlara ve reşitlere neden yasak koyuyorlar? İçkili bir mekânda herkesi "İlle de içeceksin" diye zorlamak nasıl olmazsa, belediyeye ait mekânda "İçki içemezsin" demek de yanlıştır.
|