Çelme...
Milli Takım Yardımcı Antrenörü Mehmet Özdilek, dün Vatan'ın birinci sayfasında görüntülendiği gibi sinirlerine hakim olamayıp Behrami'ye "çelme" takmasaydı, FIFA'nın "acul" İsviçreli Başkanı Blatter alelacele basın toplantısı düzenleyip Türkiye'yi ağır bir şekilde suçlar mıydı? Çelmeleşme sade futbolda olsa neyse... Son günlerde çelmeleyen çelmeleyene...
Tekrar yürekleri ağızlara getiren Şemdinli, Yüksekova, Hakkari üçgenindeki "çelmelere" ne demeli... Şemdinli'de kitapçıya "bomba atmaktan" tutuklanan "itirafçı" Veysel Ateş'in daha önce Silopi'de iki HADEP'linin kaybolmasıyla ilgili davada gündeme gelen "Veysel Ateş" ile aynı kişi olup olmadığı şüphesi manşetlere kadar çıktı... Milliyet'teki "Derin Veysel" haberinin ilgili bölümü aynen şöyleydi: "Hakkındaki soruşturma evrakına göre ise Ateş, 15 aylık askerken Kütahya Er Eğitim Tugayı'ndan firar etti, Yunanistan'a kaçtı, ardından Kuzey Irak'a geçerek PKK kamplarına katıldı. Ateş, daha sonra peşmergelerin yaptığı bir baskında IKPD kuvvetlerine sığındı. 2000'de Türkiye'ye iade edilen Ateş'in ifadesi Silopi Jandarma Komutanlığı'nda alındı. Ancak bu durum, Silopi'de yaşanan ve Veysel Ateş isminin geçtiği bir başka olayı akla getirdi. Kapatılan HADEP'in Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ile ilçe sekreteri Ebubekir Deniz, 2001'de Jandarma tarafından evlerinden çağrıldıktan ve karakola girdikten sonra ortadan kayboldular. Gizlilik kararı alınan soruşturma takipsizlikle sonuçlandı. Avukatların başvurusunu değerlendiren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Türkiye'yi soruşturma dosyasını gizlediği, Deniz ile Tanış'ı tehdit eden Alay Komutanı Levent Ersöz'ün dinlenmesini engellediği ve iki ismi karakola davet eden askeri görevlinin ismini gizlediği gerekçesiyle 172 bin Euro tazminat ödemeye mahkum etti. Veysel Ateş ismi de AİHM dosyasına 'Silopi Jandarma Komutanlığı'nda görevli uzman çavuş' olarak geçti." Türkiye'ye atılan bir hukuk çelmesi... Susurluk Raporu, "itirafçıların" nasıl kullanıldığını detaylı bir şekilde anlatıyor... Sürekli olarak kimlikleri, doğum yerleri ve tarihleri değişiyor, "kirli" işlerde kullanıldığı için yetkili mahkemelere "teslim olduğu" bildirilmiyor... Adam öldürme, uyuşturucu ticareti gibi işlerde birinci derecede rol oynuyorlar... Susurluk'ta Türkiye'ye çelme takan yetkili ve yetkisiz kişiler şimdi nerelerdeler acaba? Veysel Ateş Şemdinli'de bomba atarak mı provokasyonları sürdürüyor? O sıralarda mahkemelere çıkmayıp, Türkiye'nin mahkum olmasına sebep olan ve o dönemde bölgede "ünlenen" askerler bir üst makamdalar mı, emekli mi oldular? Soruların cevabını araştırınca, çelmelemenin devam ettiğini görüyoruz...
Tabanı ile dünya arasında bunalan Tayyip Erdoğan da, acele ve ayaküstü demeçlerle hem kendini, hem siyasal ortamı çelmeliyor... AB ile müzakereye başlamış, ekonomik göstergeleri sürekli iyileştirecek bir performans yakalamış Türkiye, gereksiz ve tehlikeli bir "ulema" tartışmasının içine yuvarlanıyor. Bu da bir çelmeleme...
Evrensel hukuk... Barışçıl çözüm... İnsanların refahı... İnsanların mutluluğu... Bunlara sahip çıkanların asla ve kata hiçbir "çelmeleme" ve "çelmelenme" içinde olmamaya çok çok dikkat etmesi gerekiyor... Çünkü çelmelemek de, çelmelenmek de değişen ve dönüşen Türkiye'yi engellemek, geriye götürmek, eskiye mahkum etmek ile eşdeğer... Statüko cephesinin de deli gibi istediği bu değil mi zaten?
|