 |  |
Susurluklar ölmez!
Hakkâri'nin Irak ile İran'ın kesiştiği noktadaki Şemdinli ve Yüksekova ilçeleri başta olmak üzere havalide bombalar patlayıp duruyordu. Son iki ayda patlayan 16 bomba nedense yüksek bir ilgiye mazhar olamadı ama cüreti yüksek 17'nci bomba ülkeyi ayağa kaldırdı. Çünkü bu kez göz göre göre gündüz ışıklarında Şemdinli'deki bir kitapçıya atılan ve iki kişiyi öldüren bombanın failleri halk tarafından yakalandı. Yakalananların Jandarma İstihbarat'tan olduğu dünkü gazetelerde belirtiliyordu. Bombalama sonrasında gene halkın ele geçirdiği araba da jandarmaya ait çıktı. Zaten bagajdaki kalaşnikofları ve plakayı da tüm Türkiye gördü. Bu gelişmeler yeniden Susurluk'un hatırlanmasına neden oldu. İki aydır bölgede patlayan bombalara rağmen yakalanan kimsenin olmaması nedeniyle "Yüksekova Çetesi ile Susurlukçuların uzantısı" bir "çete sentezinden" söz ediliyor. Sanırım, Susurluk sürecinde çok ünlenen "Yüksekova Çetesi"ni anımsatmak yararlı olur. Bu amaçla, TBMM'nin Susurluk Komisyonu'nun iri yarı raporunu, özellikle de Yüksekova Çetesi bölümünü dün dikkatle bir kez daha okudum. Ve yeniden hayrete düştüm. Şemdinli ile ilgili araştırma yapacakların bu raporu ve Yüksekova bölümünü okumadan sağlıklı bir sonuca varabileceğini sanmıyorum. Susurluk Raporu, "Yüksekova Çetesi"ni şöyle tanımlıyor: "..Yüksekova Çetesi diye tabir edilen, Tabur Komutanı M. Emin Yurdakul başta, bazı askeri personelle polis memurları ve korucular hakkında adam kaçırma ve öldürme, eroin ve silah kaçakçılığı gibi suçlarla ilgili olarak.." Adam kaçırma ve öldürme... Eroin ve silah kaçakçılığı... Yüksekova Çetesi'nin bu faaliyetlerini ise Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı'nda görevli Astsubay Hüseyin Oğuz ortaya çıkarıyor. Şimdi dağlarda çobanlık yapan Oğuz'un Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadeyi okuyunca çetenin mensuplarını isim isim tanımakla kalmayıp, kimleri nasıl öldürüp, uyuşturucu kaçakçılığını nasıl gerçekleştirdiklerini de dudağınızı uçuklatan bir dehşetle öğreniyorsunuz.
 TBMM Susurluk Komisyon Raporu, Yüksekova Çetesi ile ilgili yaptığı bu değerlendirmede şu noktaların altını çiziyor: "1- İyi niyetli olmayan bazı devlet görevlilerinin (asker ya da polis), geçici köy korucularını (bazen de itirafçıları) kullanarak menfaat temini cihetine gittikleri, örneğin: a) Silah ve uyuşturucu madde kaçakçılığına bulaştıkları.. b) Bazen de kendilerine emanet edilen silah ve askeri malzemeleri, hatta ele geçirilen uyuşturucuları satarak menfaat temin ettikleri.. c) Daha kötüsü yetkilerini kötüye kullanıp vatandaşları PKK'lı suçlamasıyla gözaltına aldıkları, hatta bunların bir kısmından para aldıkları, bazen de ideolojik olarak bunu yaptıkları.. d) Bu yetkilerini kötüye kullanarak bazı siyasi kişilerin siyasal çıkarlarına hizmet ettikleri, onlara siyaseten muhalif olan bazı vatandaşları seçimlerden önce gözaltına aldıkları, sonra da aynı siyasi kişilerin iltimasıyla serbest bıraktıkları iddialarının bulunduğu.. e) Kahraman Bilgiç, pişmanlık yasası olarak bilinen 3419 sayılı yasadan faydalanmak için Nisan 94'te teslim olduğu ve jandarmaca ifadesi alındığı halde, 1997'ye kadar yargıya intikal ettirilmeyerek, hatta korucu ve asker kimliği temin edilerek kendisinden (örgüt hakkında bilgi verme, operasyonlarda yer gösterme gibi) faydalanma cihetine gidildiği, bazen bunun gayri meşru şekilde de gerçekleştiği, adı geçen kişiden başka itirafçıların da bu şekilde kullanılmış olabileceği, oysa bir hukuk devleti olan Türkiye'de bu şekilde hukuk dışı bir uygulamanın yasal olmadığı.. 2- Bazı kamu görevlilerinin, personeli veya kurumunu koruma içgüdüsüyle kurumdaki suiistimallerin açığa çıkmasını istemedikleri, üst düzey bazı askeri yetkililerin, asker kişilerin karıştıkları suiistimallerin açığa çıkması halinde 'Silahlı Kuvvetler'in prestijinin sarsılacağı, yara alacağı ya da devletin zarar göreceği' düşüncesi ile bu gibi suiistimalleri örtbas etme, suç işleyenleri koruma cihetine gittikleri, bunun için bazı bilgi ve belgeleri üst makam ve yargıya intikal ettirmedikleri değerlendirmesi yapılmıştır." Yüksekova Çetesi büyük ölçüde temizlenmişti, umarım bu hastalık yeniden nüksetmez. Ne var ki, gerçek bir hukuk devleti olmadıkça Susurlukların ölmeyeceği aşikâr... Örneğin, geçen yıl KKTC'de ortalığa park etmiş C-4 tahrip kalıbı yüklü bir arabanın sahibinin de güvenlik görevlisi olduğu anlaşılmış, resmi açıklamalara rağmen konu aydınlığa çıkmamıştı. İnşallah, bu sefer böyle olmaz. Türkiye'nin yarınını yok etmeye yönelik sinsi bir komplonun gerçek failleri Şemdinli'de hukuka teslim edilebilirse hepimiz huzura daha fazla yaklaşmış olacağız.
|