 |  |
Brüksel'e giden yol Şemdinli'den geçiyor
AB yolunun Diyarbakır'dan geçtiği söyleniyordu... Şimdi yol Şemdinli'ye kadar uzadı. Türkiye AB'ye üyeliğine gerçekten inanıyorsa, Şemdinli olayını çözmek zorunda. Çünkü AB, tam demokrasi, hukukun üstünlüğü demek... Can ve mal güvenliği demek. En önemlisi de, şeffaflık demek...
Hakkâri'nin Irak sınırındaki ilçesi Şemdinli üç gündür savaş alanı gibi... Bombalar patlıyor, araçlar ateşe veriliyor, kamu binalarının cam ve çerçeveleri indiriliyor, yollarda barikatlar kuruluyor... Okullar tatil, kepenkler kapalı, halk sokaklarda... Nedeni, 9 Kasım günü bir pasajdaki kitapçının bombalanması. Tam da AB Komisyonu'nun Türkiye İlerleme Raporu'nu ve Katılım Ortaklığı Belgesi'ni açıkladığı günde. Komisyon'un genişleme komiseri Olli Rehn'in "AB'ye üyelik süreci, aday ülkelerin demokratikleşmesi ve hukukun üstünlüğe dayalı düzene kavuşmalarında soft-power (yumuşak güç) işlevini görüyor" dediği saatlerde. Aslında ne ilk saldırıydı bu, ne ikinci, ne üçüncü. 15 Temmuz'dan bu yana Hakkâri-Yüksekova-Şemdinli üçgeninde 16 yerde bomba patladı. 16 olayda da yetkililerin açıklamaları aynı cümleyle noktalandı: "Faillerin yakalanması için çalışmalar sürüyor." Ama 16'sında da failler, bırakın yakalamayı, belirlenemedi bile... 17'nci bombada "kural" bozuldu. Şemdinli'de bir pasajdaki kitapçıya yapılan saldırının fail(ler)i halk tarafından suçüstü yakalandı. Ve "Durumdan vazife çıkaranlar" oldukları anlaşıldı! Hakkâri-Yüksekova-Şemdinli üçgeninde yasaların geçmediği güvenlikçi-korucu-itirafçı üçgeni kuranlar. Kısaca; olay belli, failler belli. Faillerin kimliği, "misyonu", bu misyonu yükleyenler ise hem belli, hem değil! Adres hem var, hem yok! Ya da Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış'ın ifadesiyle anlatırsak, "Aynen Susurluk'ta olduğu gibi, ortada bir araç var. Araçta meçhul silahlar, meçhul insanlar var " Devamını da Elkatmış getirsin: "Bu meçhul insanlar bazı olaylara karışıyorlar, devletin adamı olduklarını, olayları devlet adına yaptıklarını söylüyorlar."
Hassas konu ve hukuk çerçevesi Bu yazıyı hazırladığımız saatlere kadar Şemdinli'deki kalın sis perdesinden bunlar sızdı. Bir de herkes konuştu. Kiminde kuşkuların, kiminde umutların, kiminde mesajların yansıtıldığı demeçler birbirini izledi. Örneğin Başbakan Erdoğan "Aldığımız duyumlar itibariyle çok hassas bir konu" dedi. Adalet Bakanı Çiçek, "Bu olayın hukuk çerçevesinde çözümlenmesi en az olay kadar önemli" diye konuştu. Peki ne demek istedi? Sözlerini nasıl okumak gerekiyor? MHP lideri Bahçeli'nin demeci daha da gizemliydi: "Zincirler karışık, olaylar büyük, kuşatma daraltıldı!" Gelin de çözün. Ve de bazı "tuhaf" sorulara yanıt arandı: Failleri götürürken kurşun yağmuruna tutulan polisler neden Ağar'ı aradılar? DYP Genel Başkanlığı'nın ya da Ağar'ın telefon numarasını nereden biliyorlardı? Öfkeli halkın elinde taş ve sopadan başka birşey olmadığına göre, polislere kimler ateş ediyordu? Bizim en garipsediğimiz "ayrıntı" ise, savaş alanı Şemdinli'ye Ankara'dan hiçbir yetkilinin gitmemesi oldu. Ne Erdoğan, ne bakanlar, ne muhalefet liderleri. Hepsi de işin aslını astarını öğrenip raporlamayı görevlendirdikleri komisyonlara havale ettiler. Şemdinliler de gözleri yollarda devleti aradılar. Ama derin devleti değil. Bugün Katar, Bah reyn ve Danimarka gezisine çıkacak olan Erdoğan dönüşünde mutlaka Şemdinli'ye gitmeli. Çünkü Şemdinli bundan böyle Erdoğan'ın bu gezisinin son durağı Kopenhag'ın adını taşıyan kriterlere, (yani demokrasiye, seçilmiş sivil iktidarın yönetimine ve şeffaflığa) tam uyum cesaretinin turnusol kağıdı olacak. O cesaret de Diyarbakır'da söz verilen paketin Şemdinli'de açılmasını farz kıldı. Hiç değilse bir ucundan.
|