Okul günlüğü - 1
Önceki gün okulun "ilk" günüydü.. Doğal olarak çok heyecanlıydım. 30 yıl sonra yeniden öğrenciliğe dönmenin heyecanı.. Arada, yurtiçinde, yurtdışında mesleki kurslar filan oldu tabi sıralara oturduğumuz.. Ama, bu başka.. Önceki gün resmen ve fiilen "üniversite öğrencisi" olarak okul sıralarına geri döndüm. 1969'da başlayan öğrencilik serüvenine kaldığım yerden devam ediyordum. 1969.. Demek ki tam 36 yıl olmuş.. O yıl Üniversite Giriş Sınavları için başvurduğumda derdim bir "yüksek okul diploması" daha almak değildi. Bir yıl önce, Türkiye'nin kurulmuş ilk "üniversite" sini bitirerek mezun olmuştum.. Mezun olduğum okulun adını bilenler biliyor, ama ben kuruluştaki adını söyleyeyim önce: Mühendishane-i Bahri-i Hümayun.. Türkçesi: İmparatorluk Deniz Mühendishanesi.. Macar asıllı Fransız Baron De Tott'la Cezayirli Hasan Efendi tarafından, 1773'te, Kasımpaşa'da açılan okul, sonradan eğitimine Heybeliada'da devam etti. Adı Deniz Harb Okulu oldu. Aynı okulun içinden çıkan Mühendishane-i Berri-i Hümayun'un (İmparatorluk Kara Mühendishanesi'nin) bugünkü adı ise, İstanbul Teknik Üniversitesi.. Haydi -mezunu olmakla onur duyduğum- okulumla biraz daha öğünmeme izin veriniz: Mühendishane-i Bahri-i Hümayun, Türkiye'de Türkçe'nin öğrenim dili olarak kullanılmaya başlandığı "ilk" eğitim kurumudur aynı zamanda.. Deniz Harb Okulu, ayrıca batılı uzmanlardan yararlanılan "ilk" okul olarak ta, eğitimde batılılaşma ve modernleşme hareketinin başlangıç noktası sayılır.. (Cumhuriyetin on cumhurbaşkanından biri de okulumun mezunlarındandır.. Türkçe'nin en büyük iki şairi, Nazım Hikmet ve Necip Fazıl'sa yarım bırakanlardan.. Nokta!)
 Gelelim önceki gün yeniden döndüğüm "okul" a.. "Mühendishane" nin ilk "üniversite" olarak kabulüne, hemen itiraz edenler olduğunu tahmin edebiliyorum. İstanbul Üniversitesi'nin tarihinin, fetihle ve "medrese" lerle başlatılarak 552 yıllık bir "mazi" yle anıldığını biliyoruz. Ancak, önemli bir kesim de Üniversite'yi, 1845'te kurulan Darülfünun'la başlatıyor. Hatta 1933'teki Cumhuriyet kimliğiyle.. Şahsen hiçbirine itirazım olmaz.. Eğer kuruluşu 552 yıl öncesine götürülüyor ise, o zaman derim ki, önceki gün Türkiye'nin en köklü üniversitesine yeniden dönüş yaptım. Orası benim de okulumdur. Evet, 1969'da, üniversite sınavlarına, bir yüksek okul diploması daha almak için değil, özellikle Hukuk Fakültesi'ne girebilmek için başvurdum.. (Özel bir nedeni vardı elbette.. Uzun hikaye, boşverin!..) Kazandım da.. Ama hayat işte.. İş-Güç... Devamsızlıklar... Son çıkarılan öğrenci affı.. Ve önceki gün, yeniden, 5 numaralı amfide ilk ders.. Okulun ilk günlerini, üniversite hayatını ve öğrencilik heyecanlarını, bir gazeteci olarak değil, gerçek bir öğrenci olarak -içeriden- izlenimlerle paylaşmak isterim..
Sabah saat dokuzdaki ilk dersi kaçırdım. Çünkü ders kitaplarını almak için, okulun Laleli girişine yakın dar sokaklardaki Filiz Kitabevi'ne uğramak zorundaydım. Kitabevi'nde beni bir sürpriz bekliyordu: Listesini verdiğim kitapları getiren, gözlüklü, kır saçlı kitabevi sahibine adını ve kaç yıldır orada çalıştığını sordum. Yüzü yabancı gelmedi çünkü.. İsmet Bey, o İsmet Ağabey'di işte.. Kırk yıldır hiç iş değiştirmeden hukuk öğrencilerine okuyacakları kitapları ezbere veren "adam" oydu.. Sınıfınızı ve "tekçift" olduğunuzu söylemeniz yeterliydi.. Şimdilik üç dersin kitabı vardı elinde.. Hepsi 78 YTL tuttu.. Sonra yine uğrayacaktım Filiz'e.. "Zaman tüneli" nde yolculuk başlamıştı. Koşarak, üniversiteye gittim.. Fakülteye, Beyazıt Kulesi'nin yanındaki tarihi taş binanın içinden girebilirdik eskiden.. Orayı kapatmışlar.. Arkadan dolaşarak yan kapıdan girdim Hukuk koridorlarına.. Yine o hoş rutubet kokusu.. Yine o loş karanlık.. Hiç değişmemiş.. İçimde tuhaf duygular.. Amfinin kapısında, bir kız öğrenciyle erkek arkadaşı, basamaklarda oturmuş sohbet ediyordu. "Girmeyin, hoca geç kalanlara kızıyor!" dediler çok ciddi.. Sınıf arkadaşlarımmış.. "İyi öyleyse, ben de 2. derse kadar, gider öğrenci kimliğimi alırım" dedim. "Kalem ne tarafta?" diye sordum.. Kalem? Kısa bir duraksamadan sonra "öğrenci işleri" nin yerini tarif ettiler. Kalemde "nostalji" yi kıl payı kaçırmışım. Kırk yıllık öğrenci dostu Seyhan bey, daha yeni emekli olmuş. Saat 10'u bulmuştu.. Beş no'lu anfiye döndüm.. Zil çaldı.. Ders başlıyordu.. (Ara sıra devam edecek..)
|