Milenyum insanları
Anımsayacaksınız, 2000 yılına girerken "Efendim milenyuma giriyoruz, bu sayede çağdaş olacağız, yaşasın milenyum insanı" şeklinde pek sevinmiştik, bir kısım insanımız da o gece Taksim'e çıkıp sabahlara kadar göbek atmıştı, milenyumdan ne anlıyorlardıysa.. Tabii "milenyum insanı" demekle milenyuma direkt zıplayamıyorsun. Başbakan Erdoğan'ın, bireysel silahlanma çılgınlığına karşı, "Toplumsal bilinç gerekir" dediğinde, ertesi gün aniden bir toplumsal bilincin ortaya çıkmayacağı gibi.. Doğrudur, "insanlık yasayla olmaz" ama "hayvanlık" da yasayla engellenir! "Bilinç" denilen şey, ruh çağırır gibi çağırdığın zaman gelseydi, dünyada odun kafalı adam kalmazdı. Daha dün, munis insanlar şehri Bursa'da naylon poşette taşıdığı bombanın patlaması sonucu, bir vatandaşımız kendi kendini havaya uçurdu. Şeftali taşır gibi naylon torbada bomba taşırsan olacağı budur. Yasa çıkarmayıp da beklersek, böyle bir arkadaş kaç yüzyılda bilinçlenir?
İşte Türkiye'nin milenyum manzarası: 2 milyon ruhsatlı, 5 milyon kadar da ruhsatsız silah var insanların belinde. Peki psikiyatri uzmanları ne diyor? Türkiye'de dört kişiden biri ruh hastasıdır! Bilin bakalım, bu iki yoğunluk arasında doğru orantı mı var, yoksa ters orantı mı? Ve bu kadar ruh hastasının olduğu yerde, bu kadar silah olursa ne olur? Ne olur? Bir balkondan alttaki balkona asılmış çamaşırlara iki damla su damlayınca, aileler arasında silahlı çatışma çıkar, iki kişi öteki dünyayı boylar. Vahşi Batı'da bile, silahşorlar meydana çıkıp erkekçe düello yapıyorlardı, kasaba ahalisine eğlence, cenaze levazımatçılarına da ekmek parası çıkıyordu.
Ben "ev kadını" olsaydım, sabah akşam kocamın başının etini yiyeceğime, işe gönderirken sadece bir tek şey isterdim: N'olur akşam ölmeden eve gel kocacığım!
Hayatımda silah taşımadım. Taşıyandan da pek hazetmem! Çünkü, silah taşımak en dipte, "korkaklık" içerir. Silaha asılıp, karşındakine üstünlük taslayacaksın. Çok kabadayı isen, yumruk yumruğa kavga etsene görelim! En natürel haliyle, yiğitçe! Ama hayır! Bizimkilerin çoğu fiyaka için silah taşır. Çoğu da kim bilir, askerden yırtmak için bin bir takla atmıştır. Çünkü askerde, 4.5 kiloluk piyade tüfeğiyle eğitim yapmak af buyurun biraz maça ister!
Silah taşımanın aslında mantığı da yoktur. Diyelim planlı bir saldırıya uğradın, silahı ne zaman çekeceksin, nasıl ateş edeceksin, nasıl isabet ettireceksin? Türkiye'de 7 milyon silah var, 7 tane bile poligon yok! Demek ki bunların çoğu da karavanacı! Suikasta kurban giden gazetecilerin hemen tamamı silahlı değil miydi?
Hadi gene dramatik bir konuyu, birazcık tebessümle noktalayalım: Öğrencilik yıllarımızda ülkücü-devrimci çatışmalarına silah külah karışmaya başlamıştı. İki gözü de "görmeyen" bir arkadaşımız vardı ama çok hızlı devrimciydi. Korsan mitinglerde enselenmesin diye, yanına iki arkadaş koymak zorunda kalırdık. Onun yüzünden bir sürü arkadaşımız Mamak'ta eşek sudan gelinceye kadar dayak yemişti. Bu hiç görmeyen arkadaş bir gün ne dedi biliyor musunuz? Ben de tabanca istiyorum! Tabii hiç kimse ona tabanca falan tavsiye etmedi, yanındakileri vurmasın diye..
|