Kuzey Irak ve pembe çizgi
Kendimizi bildik bileli Türkiye'nin ' Bağımsız Kürt Devleti' istemediğini ve böyle bir oluşumun gerçekleşmemesi için elinden geleni yaptığını düşünürdük. Ta ki rahmetli Özal Talabani ve Barzani muhabbeti geliştirene kadar! Ondan sonra ise şahsen bu düşüncenin üstüne kırmızı bir iptal çizgisi çekmiştim: - Demek ki Türkiye'nin böyle bir kararlılığı yok! Tabii ki bu Özal'ın hain olduğuna değil, yanlış yaptığına hükmetmekti! Ne var ki devlet diye anmaya devam ettiğimiz çark -o her ne ise- Özal'lı demlerde de, sonrasında da sürekli ' asla olamaz' söylemini sürdürüyordu. Olamaz mıydı, olmamalı mıydı, olmalı mıydı; her biri çok uzun söz kaldırır. Bağışlanamaz olan şu: Kainatın en zengin devlet kurma ve devlet yıkma deneyimi ne sahip bulunduğunu farz ettiğimiz toplumun stratejik sorumluları Kuzey Irak'ın Kürdistan olarak yapılandırılacağını kestirip boşu boşuna ' istemeyiz' naraları atarak kendilerini ve ülkelerini küçük düşürdüler! Birinci Körfez Savaşı'ndan bu yana Türkiye'deki sorumluların söylemleri ile eylemleri arasındaki dengesizliğe baktığınız zaman şöyle hükmedesiniz gelir: - Bizimkiler aslında oyun oynadılar. Sürekli ' Kürt Devleti istemeyiz ' deyip durmalarına rağmen gerçekte el altında bu oluşumun tamamlanması için gerekeni yaptılar. Efendim, öyle şey olur mu? Bal gibi oldu! Rahatça tek kanıtla yetinebilirim: Türkiye yıllardır Irak'a Habur dışında ikinci bir kapı daha açmak istemekte ama bir türlü başaramamaktadır. Türkiye neden istemektedir? Çünkü orada ' Kürdistan' diye bir devletin kurulmakta olduğunu görmektedir. ' Uluslararası Toplum' denen küresel çete tarafından yok sayılmak istenen, hatta Barzani şahinliğine eline rehine olarak bıraktırılmaya çalışılan Türkmenler üzerinden denge arayışına girdiği için ikinci bir kapı açmaya çalışmaktadır. Oysa atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmişti... Türkiye, Atatürk'ün öldüğü gün adeta resmi siyaset edinerek unuttuğu ve uyuttuğu Kerkük ve Musul meselesini fiilen Siyonizm stratejilerine terk etmiş bulunuyordu. Esasen daha 1930'larda Ben Gurion tarafından geleceğin büyük İsrail'i adına bölgeye ajan gönderilerek başlatılan çalışmalar Molla Mustafa Barzani ile doruk noktasına ulaşmıştı. Birinci Körfez Savaşı'ndan bu yana da doğrudan ABD himayesine giren, Türkiye'den yükselen gaflet, dalalet ve ihanet dalgası ile temelleri sağlamlaştırılan Kürdistan şimdi Ankara'ya kesin tavır koyabilmektedir: - İkinci bir kapı açamazsınız! Bu ne demek? Sizin ' asla kurdurtmam' dediğiniz devlet kurulmakla kalmıyor, bir de size ' asla ikinci kapı açtırtmam' diye dayılanabilmektedir. Ankara da, ABD güdümünü kıramadığı için ' istediğim yerden ikinci kapı açılmazsa, birincisini de kapatırım' diyememektedir. Israr ediyorum: Yıllardır tutturduğumuz ' Kürt devleti istemeyiz' söyleminin yalancı bir tavır olduğu, en azında ' uğruna hiçbir girişimde bulunulamayacak bir kuru sıkı tehditten başka bir anlam taşımadığı' yolundaki tezimin yeterli kanıtı bu ' ikinci kap ı' kavgasıdır. Dolayısıyla iki ihtimalden birini kabul etmek akıl ehli için farzdır: 1) Türkiye ya devlet olmaktan çıkmıştır, 2) veya ' Kürdistan' konusunda oyun oynayarak ' istemem' derken oluşması için gerekeni yapmıştır. (Bundaki kerametin ne olabileceğini keşfetmiş değilim.) Kısacası ' Kürt Devleti savaş sebebidir' deyip durduktan sonra şimdi gecikmiş olarak mevcut yapıyla işbirliği yolları geliştirmeye çalışanların bilerek veya bilmeyerek süreci desteklediklerini düşünmek hiç de mantıksız değildir. Aynı şekilde şimdi de, PKK taleplerine karşı ' asla kabul edilemez' nutukları atmaya devam edenlerin aynen ' Kürt Devleti kurulamaz' diyenler gibi derinden derine bilerek veya bilmeyerekörgütün emellerine katkı sağladıklarını düşünmek de mümkün. Bu yorumları gerektiren, güneyimizden gelen sıcak kokulardır. Yarın da işin fotoğrafları gelirse kimse şaşırmasın.
|