 |  |
Yeni dönemin parametreleri
Antalya'da "Ülke sorunlarını istişare eden" Erdoğan'ın yol haritası hazırladığını ummak istiyoruz. Zira Türkiye'yi herkesin soğukkanlı olmasını gerektiren zor günler bekliyor: Bir yandan AB ile müzakereler, diğer yandan "Kürt sorunu" tartışmaları ve iki sürecin iç içe girmesi tehlikesi....
Elbette herkes konuşacak. Eteklerdeki taşlar dökülecek. Çünkü "Kürt sorunu" ile ne kastedildiği, ancak herkesin dilinin altındaki baklayı çıkarmasıyla anlaşılabilecek. Sadece "kimlik" sorunu mu var önümüzde? Kültürel haklar konusu mu? "Siyasal haklar" klişesiyle perdelenen daha ileri beklentiler mi? Çözüm üretilebilmesi için önce taleplerin ortaya konulması gerekiyor. Ancak tartışmaların çığırından çıkmaması, Türkiye'nin başına yeni dertler açılmaması için, tüm kesimler asgari koşullarda birleşmek, oyunun kurallarını belirlemek zorunda. Özellikle de siyasi iktidarın. 1- Kürt kökenli bazı aydınlarımızın "Ada Şeyhi" dedikleri Öcalan'ın, onun PKK'dan Kongra-Gel'e kadar uzanan ve sürekli isim değiştiren tarikatının çıkışlarına asla ama asla kulak verilmemeli. Aynı şekilde İmralı bağımlısı partilerin ve oluşumların sözcülerine de. 2- Etnik temelde siyasi kimlik yaratma çabalarına göz yumulmamalı. Kimden gelirse gelsin bu tür girişimleri meşrulaştırma hesapları mutlaka boşa çıkarılmalı. 3- Hükümet kanadından kafa karıştıracak, haddini aşabilecek, tereddüt, hatta soru işaretleri doğurabilecek demeç kirlenmesi önlenmeli. Bu sonuncu maddeye AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Mir Dengi Fırat'ın son açıklamasını örnek verelim. Şöyle diyor: "Bir adım atılmışsa, öbür taraftan da bir adım atılmıştır." "Dağa çıkmış insanlarla devlet kalkıp pazarlık yapmaz. Silahlarını bırakırlarsa, o zaman devlet gereğini yapar." Fırat "Bir adım atılmışsa" cümleciğiyle Erdoğan'ın aydınlarla görüşmesini ve Diyarbakır gezisini, "Öbür taraf" ile de DEHAP ve DTH'nin yanıtlarını kastediyor. Böylece lideri Tuncay Bakırhan'ın "Öcalan eksenli politika izlediğini" vurguladığı DEHAP'ın "taraf" kabul edilmesinin yolunu açıyor. Aynı şekilde AB ülkeleri Ankara büyükelçilerinin bile Öcalan'ın temsilcileri olarak gördükleri Leyla Zana ve arkadaşlarının DTH'sinin de. Fırat'ın "Silah bırakırlarsa devlet gereğini yapar" ifadesinin ise ucu öylesine açık ki, genel affa kadar giden çağrışımlara yol açabilir.
Korku çemberini kırmak Bu saydığımız ve benzeri asgari müşterekler yaratılırken, bir yandan da Erdoğan'ın aydınlarla görüşmesinde ve Diyarbakır konuşmasında masaya koyduğu kovanın peteklerini doldurması şart. Hem de gecikmeden. "Tek devlet, tek ulus, tek bayrak" çerçevesi içinde "Daha fazla demokratikleşme" hedefi ne anlama geliyor? Hangi adımları veya düzenlemeleri öngörüyor? Bu sorular sıcağı sıcağına yanıtlanmadıkça, CHP lideri Baykal'ın dediği gibi, "Türkiye'nin oyuna getirilmesi" tehlikesi doğabilir. Ya da MHP lideri Bahçeli'nin Erdoğan'a gönderdiği uzun mektupta vurguladığı gibi, "AB ile 3 Ekim'de başlaması öngörülen müzakere süreci, siyasi talep ve dayatmalar için kurumsal mekanizmaya dönüşebilir..." Dün Baykal da altını çizerek söyledi: "PKK'nın Kürt kökenli vatandaşlarımızla hiçbir ilgisi yok. Kürtler'in ezici çoğunluğu terör örgütüne destek vermiyor." Vermiyor ama cenderesinden de çıkmakta zorlanıyor. Korkuyor. Siniyor. Erdoğan, Diyarbakır'da halkın kendisini dinlemeye gitmesini önleyecek kadar etkili bu korku çemberini kırabilirse, kırmayı başarırsa, Doğu ve Güneydoğu'da diller çözülecek. Farklılıklarla birlikte yaşamanın ne değerli bir toplumsal hazine olduğu ortaya çıkacak. Ve Erdoğan, Diyarbakır'a bir daha gidişinde yüz binlerin kendisini bağrına bastığını görecek. İşte o gün Kürt sorunu çözülmüş olacak!
|