Kuşlara dair
Bu yazı tatilden dönen bir köşe yazarının "yeniden başlama" denemesidir. Yeniden başlangıçlar zordur çoğu zaman. Kalemi elinize aldığınız ya da tuşlara dokunmaya başladığınızda soru işaretleri uçuşur beyninizin kıvrımlarında. Belki de herkes için böyle değildir, bilmiyorum. Belki de çoğu kalem erbabı, hiçbir şey olmamış ve yaşanmamış gibi kaldığı yerden devam eder yazıp çizdiklerine. Tatil öncesi yazılanlarla tatil dönüşü karalananlar arasındaki "yegane" fark belki de okuyucuyla paylaşılan "tatil anıları"dır. Denizin serinletici mavisi, güneşin yakıcı sıcağı ve tatil günlerinden ve gecelerinden geriye kalmış hoş vakitler. Belki de okuyucunun "yazarı"ndan beklediği böylesidir, bilmiyorum. Belki de.
Fakat. Haftalar süren ve insanı sadece yaşadığı "mekan"dan değil bulunduğu "zaman"dan da koparan tatillerden dönüşte "aynı"sı kalabilmek mümkün müdür? Gidilen mekan "çok uzak" olmasa da böyle, uzaklaşılan zaman "pek uzun" olmasa da öyle: İnsan, değişir. Ya da değişmeye meyillidir hiç değilse. O nedenle, yeniden başlangıçlar zordur çoğu zaman. Soru işaretleri uçuşur beyninizin kıvrımlarında. Temel soru da şudur: Bıraktığınız yerden "nerede kalmıştık" diye devam edip gidebilir misiniz yolunuza? Bıraktığınız gün, yazı işleri "standart" bir not düşer köşenizin başına. Şöyle: "Yazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullanacağından yazılarına bir süre ara vermiştir." Ara?.. Bu "ara"nın sebebi nedir acep? Yazarın bütün bir yıl yorulmuş olması sebeplerden biri olabilir. Lakin. Her gün, kesintisiz, soluklanmadan yazanlar için bundan daha önemli bir gerekçe olmalıdır: Yaptığı işe ve kendisine dışarıdan bakmak. Ve aynı pencereden baktığı dünyaya, başka pancur aralıklarından göz atmak. "Ara" asıl bunun için önemlidir. Önceki "ara"lardan dönüşlerde karaladığım satırlara göz attım bu yazıya başlamadan. Satır aralarındaki "bedbinlik" şaşırtıcıydı. Birkaç yıl önceki yazının başlığı "Tozlu!"ydu mesela. Tatil dönüşünde, yaşadığım ülkenin genel manzarası ne kadar da tozlu görünmüştü. Gazete haberleri ilk sayfasından son sayfasına toz içindeydi. Dahası, tozlu yaşamaya alışıp gitmişti herkes. Üzerini kaplayan toz tabakasından şikayetçi görünmüyordu kimse. Silkelenmiyordu bir an bile. Öyle. Belki de hep "tozlu"yduk da. Fark etmek için "kuş bakışı" bakmak gerekiyordu, kim bilir. Yani. "Gelmek" için "gitmek" gerekiyordu bir süre. "Yakınlaşmak" için "uzaklaşmak." İnsanın ülkesiyle ilişkisi, aşk ilişkisine de benziyordu bu bakımdan. "Ara" iyi bir şeydi; bir şeylerin "farkına varmak" için.
Bu yazı, ilk satırında söylendiği gibi, bir "yeniden başlangıç" denemesidir. Yeniden başlamanın "asıl" yazısı değildir. Asıl yazıya başlamış olsaydık, Spielberg sinemasının en cılız örneklerinden "Dünyalar Savaşı"nın "çarpıcı" ilk sahnelerinin, yaşadığımız coğrafyaya ne çok denk düştüğünü söyleyebilirdik mesela: Uzaylıların milyonlarca yıl önce gelip toprağa gömdüğü "canavar makineler"in, bir gün gelip insanoğlunun hayatını nasıl alt üst edeceğini kimse bilmiyordu o filmde. Yaşadığımız coğrafyanın altına da yüz yıllar önce gömülmüş bir şeyler var sanki. Toprak üstünü örtüyor şimdilik. Bilmiyoruz. Biliyor muyuz? "Asıl yazı"ya başlamış olsaydık, yazacaktık bunları. Ama, kim bilir, belki de yazmayız. Alışırız biz de, kim bilir?
Oysa bu ilk yazı kuşlara dairdir. Göçmen kuşlar bu yıl erken gidiyorlarmış öyle diyorlar. Olsun, yine gelecekler. Ama aynı kuşlar mı gelecek?.. Bütün mesele bu. Biz aynı kalacak mıyız, onlar döndüklerinde?
|