 |  |
Sıra muhatap arayışlarında
Başbakan Erdoğan'ın geziyi izleyenlerce "cesur" bulunan Diyarbakır konuşmasında en önemli unsur, diyalog kapısını aralayan çağrısı oldu: "Sözü olan herkesi dinlemeye hazırız." Bu, yeni bir tartışmayı gündeme taşıyacak: Kürt sorunu kimlerle tartışılabilir? Kim muhatap alınabilir?.
Başbakan Erdoğan, Diyarbakır konuşmasında da Kürt sorununun daha çok demokrasi ile çözüleceğini bir kez daha tekrarladı. Ancak atılacak adımlara ilişkin ipucu vermedi. Herhalde AK Parti'nin 4'üncü kuruluş yıldönümü dolayısıyla yarın açıklayacağı "Demokratikleşme manifestosu"na sakladı. Gerek aydınlar görüşmesi, gerekse Diyarbakır konuşması Erdoğan'ın uzun bir zigzag döneminden sonra 1991'deki yaklaşımına geri döndüğünü gösteriyor. Ve o tarihte Refah Partisi MKYK üyesi ve İstanbul İl Başkanı olarak bir grup "İslamcı aydın"a hazırlattığı raporu raftan indirdiğini... "Başka açıdan Kürt sorunu" başlıklı raporda bakın neler öneriliyordu: Kürt sözcüğünün kullanılmasından çekinilmemeli. Kürt sorununa tam demokrasi ve kültürel çoğulculuk temelinde yaklaşılmalı ve anayasal vatandaşlık temelinde, eksiksiz demokrasi anlayışıyla çözümlenebileceğine inanılmalı. Kürt kimliğinin tanınmasının ve Kürt kültürünün geliştirilmesinin önündeki yasal engeller kaldırılmalı. Kürtler'in yaşadığı bölgelerde Kürtçe'nin öğretilmesi için yasal düzenlemeler yapılmalı. Dileyen herkes kendi ana dilinde eğitim-öğretim görebilmeli, kitle iletişim araçlarından yararlanabilmeli. İnsan hakları konusunda duyarlı bir politika geliştirilmeli... Rapordaki önerilerin önemli bir bölümü AB sürecinin getirdiği reformların da desteğiyle hayata geçti veya geçmek üzere: Kürtçe kursları açılması, Kürtçe kitle iletişim araçlarının mümkün hale gelmesi, insan hakları duyarlı politika, daha çok demokrasi Erdoğan dün "Bizi birbirimize bağlayan bağ, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıdır" diyerek, o rapordaki önerilerin en önemlisi olan "Anayasal vatandaşlık" kavramına giden yolun da ilk taşlarını döşedi.
Fikri hür, vicdanı hür aydınlar Yazımızın en başında da belirttiğimiz gibi, bizce Erdoğan'ın Diyarbakır mesajlarının can alıcı bölümü, "Sözü olan herkesi dinlemeye hazırız" çağrısı oldu. Bu, aydınlar görüşmesinde ifade edilen "Diyalog platformu" oluşturmak dileğinin öneriye dönüşmesi olarak görülebilir. Diyalog için iki taraf gerektiğine göre, masanın karşısı tarafında kimler yer alacak? Ya da kimler yer alabilir? Herhalde İmralı vesayetinden kurtulamayan, AB ülkelerinin Ankara büyükelçilerinin bile mesafe aralarına koydukları DEHAP, Leyla Zana ve arkadaşları ile Osman Baydemir değil. Peki, referansı Öcalan olmayan demokratik Kürt aydını yok mu? Çok. O bölgeden çıkmış, dünyaca ünlü tüp bebek uzmanı Prof. Dr. İsmet Turanlı, İsviçre'den Erdoğan'a gönderdiği açık mektupta bir liste veriyor. Birkaçını sayalım: Yaşar Kemal, Mehmet Metiner (1991'deki raporu hazırlayanlardan), Kamran İnan, Necmettin Cevheri, Hikmet Çetin, Mahsun Kırmızıgül. Hatta İbrahim Tatlıses. Ve ekliyor: "Bu kişilerle görüşürseniz, yurtta barış hayal olmaktan çıkar." Turanlı'nın listesine elbette yüzlerce isim daha eklemek mümkün. Örneğin, PKK'nın Hikmet Fidan cinayetini kınayan Kürt aydınlar gibi... Demokratikleşme ve barış sürecinde bir kilometre taşı olmasını dilediğimiz Diyarbakır konuşmasıyla ilgili değerlendirmemizi, ABD eski Başkanı Bill Clinton'un dört gün önce Fransız "Le Monde" gazetesinde yayınlanan röportajdaki bir cümlesiyle noktalayalım: "Kalın duvarlarla kendimizi dünyadan tecrit edemeyiz. Tüm düşmanlarımızı öldüremeyiz. Daha çok dost ve müttefik, daha az terörist yaratacak bir stratejiye ihtiyacımız var."
|