Asfalt mevsimi
Sadece bizimkiler değil, başka ülkelerin de düşünen taşınan zümreleri (yani entellektüel çevreleri) genellikle, incir çekirdeğini doldurmayacak meseleleri, Stalin ciddiyetiyle tartışmaktan zevk alır. O Stalin ki, Alman panzerlerini pala bıyıklarıyla geri püskürtmüş bir ciddiyet içinde olmuştur her daim. Anlarım, entellektüelin işi düşünüp taşınıp tartışmaktır ama bizimkiler bunun daha ziyade tartışma kısmını seviyorlar. Düşünüp taşınmak hak getire...
Chirac ile Blair gırtlak gırtlağa geldiler diye, AB karşıtlarının etekleri zil çalmaya başladı. Yaşasın AB yıkılıyor! Adamlar idealist yaklaşıyorlar, "Düşünüyorum öyleyse varım" hesabı, "AB'nin yıkılacağını düşünüyorsam, yıkılacaktır" yansıması. Buna karşılık AB'de olan biten, basit bir para kavgası esasında. AB ideallerinden vaçgeçmiş kimse yok ortalıkta. Blair, "4.5 milyar euroluk destekten vazgeçmem" diyor, Chirac ise "yeter artık size verdiğimiz para"diyor. Hepsi bu! Ben de şimdi ortaya çıkıp, Chirac ile Blair'e, "Utanmıyor musunuz koca adamlar, üç beş kuruş için kavga etmeye" diye seslenecek değilim. Herhalde Mösyö Chirac, bu sabah bizim gazeteyi eline alıp, "İlkerciğim beni fena uyarmış, kavgadan vazgeçeyim bari" diyecek değil. Benim deyişim, düşünüp taşınmadan tartışmanın faydasızlığı üzerinedir.
İstanbul'da "asfalt mevsimi" geldi. Aslında her yıl böyle oluyor. Kışın delik deşik olan yollar yaz gelince asfaltlanmaya başlanıyor. Ertesi kış yine dökülüyor, ertesi yaz yine asfaltlanıyor. Türkler paralarının nereye harcıyorlar diye soracak olursanız söyleyim: Asfalta harcıyorlar. Bu memlekette asfalt müteahhidi olacaksın. Müteahhit kazanıyor, Türk insanı langır lungur, hoplaya zıplaya yaşamaya çalışıyor. Başkan Kadir Topbaş, İstanbul'un girişine semazen heykeli dikeceğine, İstanbullunun heykelini dikse daha yerinde olurdu. Altına da şöyle yazmalıydı: Yıllardır sakatlanmadı, hâlâ ayakta! Şehrin her tarafında tabelalar var: İzinsiz kazı yapılamaz! Ama şehri kazan kazana... Canı sıkılan kapıyor kazmayı, kepçeyi dalıyor yollara... Ne yapıyorsunuz? Hizmet ediyoruz lan kör müsün? Hay sizin hizmetiniz batsın! Bütün kenti "ören yeri"ne çevirdiler, kaç hamile kadının, oradan oraya atlarken sezaryenlik hale geldiği meçhul.
İzinsiz kazı yapılamaz, ne demek? Biz kazabiliriz ama siz kazamazsınız, demek... Yani, memleketi kazma hakkı, sadece devlete tanınmış bir haktır. Sen bir yeri kazmaya kalkışsan, gelip sorarlar: Ne yapıyorsun, hemşerim? Kazı arzularım depreşti, n'olur şuraya bir çukur açayım abi! Devletin kazma hakkına tevessül ha! Halbuki, bütün belediyeleri ve diğer kazıcı kurumları, yollarımızı tağyir, tebdil ve ilgadan yargılamak gerekirdi.
Neden Türkler bisiklet kullanmıyor anlaşıldı mı? Millet bisiklete geçse, her gün 300 - 500 bisikletli çukurlarda telef olur giderdi. Yalnız faydası da yok değil, bu kazmaların. Milleti idmanlı tutuyor. 80 okkalık hanım ablalar bile, çukurun bir tarafından öteki tarafına çita gibi sıçrayarak atlayabiliyorlar. Bir nevi kazı diyeti!
|