 |  |
  |
|
Meğer dostun gülü yarelemiş Mehmedimi!..
Güya şakacıktan takılacak, sonradan üzerine gülüşüp, söyleşeceğimiz muhabbetler çıkaracaktım. Ama baktım ki maksadımı epey bir aşıp, gönülden yaralamışım onu. Kaş yaparken göz çıkardığımı, genç meslektaşım Mehmet Soysal'ın telefondaki ses tonundan anladım. İçimde bir şeyler koptu ama geçmiş olsun.. "A Takımı'nda konuktu. Tam yayın sırasında Ro-Ro gemisi battı haberi geldi, kılı bile kıpırdamadı koskoca TGRT Haber Daire Başkanı'nın" demiştim önceki gün yazımda. İşte böyle bir şeyler yazınca çok kırmışım onu ve darıltmışım sevgili kardeşimi.
Buz deryası O dargınlıkla oturup bir de mail atmış bana resmi bir üslup kullanıp demiş ki; "Sayın Savaş Ay; Gazetedeki köşenizde yazınızı arkadaşlarımın uyarısı ile okudum. Birincisi üzüldüm. Ama sadece şunları söyleyebilirim. Aşağıdaki mailde sizin yayınınız esnasında cep telefonunu açtığımı ve rejiyi aradığımı ve arkadaşlarımın haberi girdiğini ve telefonumu sessize alıp sürekli mesajlaştığımı belirtmeliyim. Reklam aranızda, 7 mürettebatın kurtarıldığını ise A Takımı'ndan Mevlut Yüksel'e bizzat kendim söyledim, Aydın Özdalga da şahittir.
Habercilik unutulur mu?.. Programınız bittiğinde kuruma geldiğimi ve sabah 05.00'te evime gittiğimi de maildeki saatlerden anlayabilirsiniz. Keşke, Mehmet Soysal'a sorsaydın konuk olarak katılmasına rağmen haberciliğini unutamadığını... Yazınızın sonunda 'Kardeşim' diyorsunuz ya... 'Herhalde gazeteci kardeşliği de bu olsa gerek' dedim kendi kendime.Gecenin 04.39'unda çalışma arkadaşlarıma gönderdiğim bu mailin tamamını size göndermiyorum, çünkü göndersem beni daha iyi anlayacaktınız ama, o bir iç yazışma olduğundan gönderemiyorum. Selamlar. Saygılar."
Ben de şahidim Ardından bitirici darbeyi çalışma arkadaşlarına gönderdiği şu mesajla vuruyor yüreğime: "Arkadaşlar; ben bu gece A Takımı'na konuşmacı olarak katılmıştım. Orada 23.30'da konuşmacı iken, Savaş Ay bir son dakika haberi girdi. Önemli bir haberdi. Stüdyoda konuşmacı olmama rağmen, telefonumu açtım, canlı yayında haber rejiyi aradım. Bilgi aldım. Bana verilen cevap 'haberi girdik' şeklinde idi. Ben ondan sonra dedim ki, 'Bütün gelişmeleri Gece Haber Müdürü bana sürekli mesaj geçsin.'
Zengin anılar Bundan sonrasını çok iyi hafızalarınıza yazınız. Bu meslekte çok acı günlerim oldu. Ama böyle bir olayı hiç unutmayacağım. Bu yazıyı sizlere yazarken, birilerini aşağılamak ve kızmak maksadıyla yazmıyorum, şu an ağlayarak yazıyorum sizlere. Anılarımı zenginleştiriyorsunuz, gazetecilik anılarımı. Muhabirimi depremde yağmur altında çalışırken ve canlı bağlanırken, ekranda ben onları görürken ağlayarak izledim rejide ve bağırarak, 'Aslanlar dedim. 17 gün evime gitmedim. Tuvalette banyo yaptım. Evim yıkıldı mı, çocuğum yaşıyor mu sorularını bile unuttum. Depremden iki gün sonra oğlumun beni araması ile onlar aklıma geldi.
Haber namustur Nedendi? Bir görev namusuma, şerefime teslim ve emanet edilmişti. Yani bir bayrak, yani bir sancaktı o görev. Gerekirse uğruna ölünecekti. Gerekirse aç kalınacaktı. Gerekirse uykusuz kalınacaktı. Çalıştığım bütün arkadaşlardan elbette kendilerini böylesine feda etmelerini beklemedim. Ama beklediklerim şunlardı: 1- Sorumluluklarına sahip çıkmak. 2- Habercilik heyecanlarını görebilmek. 3- Devlet memuru kafası ile salla başı al maaşı, nasıl olsa Mehmet Soysal hesabını verir anlayışına hakim olmamalarını görmek. 4- Habercilik reflekslerini göstermelerini beklemek. 5- Başındaki adamı süratle bilgilendirmek. 6- Yayıncılık anlamında yapılması gerekenleri yaptıklarını görmek. Evet, dün A Takımı'ndan gece 02.00'de kuruma geldim.."
Telefondaki ses Bu kırgınlığını öğrenip hemen aradım onu. Ve dediğim gibi sesinin tonundan, renginden iyice kavradım ki fena bir halt etmişim. Epey diller döktüm, kötü niyetim olmadığına ikna etmeye çalıştım onu. Ama ne fayda. Kalpler camdan ve çıt diye kırılıveriyor işte. Hele de dostun gülü fena yaralıyor. Sevgili Soysal'ın o asabi, sert görüntüsü ardındaki çocuğu da iyi tanırım ben. O çocuk sevimlidir, sıcaktır ama alıngandır, hesap edemedim. Dahası şu iklimlerde zaten bir avuç kalabilmiş bir gönül adamını yok yere üzgün ettim. Bunun bağışlanır yanı yok ama yine de yanaklarından öpüyor, özellikle de "deprem sürecindeki çalışma temposu" için anlattıklarına " aynen öyleydi" diyerek tanıklık ediyorum. Çünkü o dönem aynı gemide, TGRT Haber'de birlikteydik, gözümle gördüm, gözledim o deli haberciyi..
|