 |  |
Tıp Bayramı (!)
Tıp Bayramı münasebetiyle, kendilerini "öksüz" bir hayata mahkum etmiş ya da "edilmiş" hekimlerimizi şöyle bir anmak istedim, bugün... Bayram iki gün önceydi. Hekimlerimiz "kutlama etkinliklerinden" fırsat bulup okuyamazlar diye geciktirdim olayı, benim yazılar çok kıymetlidir, bilirsiniz. Tıp Bayramı sebebiyle ne yazacağımı düşünürken, önüme altın gibi bir fırsat çıktı. CHP Ankara Milletvekili İsmail Değerli'nin, Meclis'te bayram sebebiyle düzenlenen basın açıklamasında sarf ettiği cümle muhteşemdi. Diyordu ki İsmail Değerli, "Eskiden hekimlik saygın bir meslekti. Ama artık doktorlara kız bile vermiyorlar!" İşte ben taşı gediğine oturtmak diye buna derim. Sahiden artık doktorlara kız vermiyorlar mıydı, neden vermiyorlardı? Bunu anlamak için empati yapmaya çalıştım. Ben kız babası olsaydım, bir doktora kız verir miydim? Çok düşündüm. Doluya koydum, boşa koydum ve kararımı verdim. Herhalde bir doktora kız vermekte çok tereddüt ederdim. Yanlış anlamayın, doktordan adam çıkmaz, diye düşündüğümden değil. Başka sebeplerle tereddüt ederdim. Türkiye şartlarında, bir doktorun yetişmesi, işini gücünü belirli bir seviyeye getirmesi, artık evini geçindirebilecek hale gelmesi, mesleğinde belirli bir etkinliğe ulaşması, meslektaşları tarafından da kabul edilmiş olması için, aşağı yukarı 40 yaşına gelmiş olması gerekir. İhtisas dediğin "zulüm", 30 yaşında ya biter ya bitmez. Bunun üzerine bir 10 yıl da, "alçak sürünme" eğitimini ekleyin! Etti mi 40 yaş! Diyelim, ülkenin objektif şartları aşıldı. Bu kez mesleğin sübjektif şartları gelip gırtlağına çökecektir hekimin. Bir 10 yıl da bunun için koyun. Demek ki, harbi bir doktor ancak 5 "on"luk olduktan sonra sahneye çıkabilmektedir, uvertürlükten kurtulmuş olarak.. Farz edelim kızınız sırf "Nirvana'ya ermek için" tuttu bir doktorla evlendi. Ortalama bir doktor karısı, (hele kendisi de ehliyetsizse ve çalışmıyorsa) evliliğinin ilk 25 yılında kocasıyla birlikte "piyade eğitimini" sürdürür. Doktor düzlüğe çıktıktan sonra ise, bu defa evde kocasını beklemeye başlar. Hastaları bitsin, vizitler bitsin, muayeneler bitsin, ameliyatlar bitsin, teknik toplantılar bitsin de kocası eve gelsin diye... Halbuki ömür biter hasta bitmez! Doktor beyimiz, paçasını kurtarıp kendini eve attığında ise üzerinden kamyon geçmişten beter durumdadır. Dinç kalmak amacıyla spora bulaşan küçük bir azınlık içinse, "adrenalin manyağı" olma tehlikesi baş gösterir. Klasik bir doktor karısı, kocasından yana "öksüz" kalmayı baştan seçmiş kadındır. Evin telefonu ne zaman çalacak da, hastane kocamı benden alacak korkusuyla geçer doktor karısının hayatı! Aslında bir "ortak öksüzlük" sendromudur bu! Doktor karısı elbette "eş durumundan" onurlu bir mesleğin gururunu da yaşar. Bir de, evde her zaman tansiyonu ölçecek bir adam bulunmaktadır ek olarak. Netice itibariyle, bir doktor hastalarıyla "evli"dir ve bu gerçek bir Katolik evliliğidir. Bana, "Peki sen hangi mesleğe kız verirdin?" diye sorarsanız ona da bir soruyla cevap vereyim: Türkiye'de "kız verilecek" meslek kaldı mı? Hayırlı kutlamalar dostlar!
|