 |  |
  |
|
Kilitleyen gerekçe
Alman gazetesi "Well am Sonntag"ın Başbakan Erdoğan'a dayandırdığı bir mülakat, durup dururken türban tartışmasını hortlattı. Ortalık demeçten, tepkiden geçilmiyor. Kimine göre Erdoğan'ın zaman zaman yaptığı "yoklama"lardan biri bu, kimine göre taban baskısını hafifletmeyi amaçlayan manevra, kimine göre erken seçim planlarının bir işareti... Biz Erdoğan'ın dün Tayland'da tsunami kurbanı Phuket'te kesin bir dille yalanladığı demeçte dikkatimizi çeken bir cümlenin üstünde duracağız. Alman gazetesinin iddiasına göre, Erdoğan üniversitelerde türban yasağının yanlışlığını anlatırken şöyle diyor: "Demokratik bir ülke dini özgürlükleri garanti altına almalıdır. Buna vatandaşların barışçı ve yasalarla çelişmediği müddetçe, dini düşüncelerini sembollerle ifade etmesi hakkı da dahildir." Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) geçen haziranda verdiği kararda, türban yasağının hukuka ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne uygun olduğu görüşü işte tam da bu gerekçeye dayandırıldı. AİHM, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Leyla Şahin'in başvurusu üstüne oybirliğiyle aldığı kararda türbanın bir "Dini sembol" olduğunu, "Türkiye'de dini sembollerin topluma dayatıldığını" vurguladı ve şu uyarıyı yaptı: "Bu sembolleri taşımayı reddedenlere yapacağı etki göz ardı edilmemelidir." AİHM'nin kararları iç hukukun üstünde ve bağlayıcı. Nitekim hukukçular ve yetkililer de geçen yıl söz konusu kararı yorumlarken bunu sürekli vurguladılar. Örneğin Adalet Bakanı Cemil Çiçek "AİHM kararları hoşumuza gitse de, gitmese de uymamız gereken kararlardır" dedi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nurettin Ok "Karar kesin niteliktedir ve herkesi bağlar" diye son noktayı koydu. Yani Anayasa'nın 153'üncü maddesi değiştirilip Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın türban yasağı kararları geçersiz duruma getirilse bile sorun çözülemez. AİHM kararı durdukça türban ya da başörtüsü üniversitelerde serbest bırakılamaz. AİHM'nin de karar değiştirmesi bugüne kadar pek görülmediğine göre...
|