Özgürlük tornası
Yargıtay Ceza Kurulu'nun "ifade özgürlüğü"nü kutsayan kararı (ki 14'e 13 gibi ince bir çoğunlukla alınmıştı) aynı oylamadaki gibi karşılandı. Karar, "laiklik karşıtı" olarak mahkum edilen bir yazı (ve yazar) için mahkumiyeti bozma olduğundan, "laikliğe titizlenen" kimi kesimin tepkisini çekti. Buna karşılık, bu titizlenmenin dozundan hiç hoşlanmamış olanlar da karara coşkuyla sahip çıktı. Bir başka kesim var ki, kararın kimin için, hangi somut olayda alındığından bağımsız olarak, "ifade özgürlüğü"nü ön plana çıkaran gerekçesini önemli buluyordu. Bunlar çeşitli standartlar. Birinci ve ikinci örnekler, genellikle, "kimi kurtardığına, kimi yaktığına" bakarak bir "ilke"yi ilkesizliğe terk etme meyillidir. Üçüncü, ki genellikle "safiyane" de görülür; kimin nasıl yonttuğuna bakmaksızın, öncelikle "ilke"yi önemser. O yüzden bu ülkede, hak ve özgürlüklere dair fikirler, beğeniler ve nefretler, genellikle, ilk iki örnekteki gibi, sizin nerede olduğunuza, ötekilerin kim olduğuna, konunun o sırada kime yaradığına bakılarak gündelik tornaya sokulur. Bir gün "özgürlükçü" olanların ertesi gün "ötekilerin özgürlükleri" karşısında buldozerleşmesi biraz bundandır.
 Önümüzde şöyle bir "eşik" daha var şimdi. Bu kez, hükümet üyeleri de dahil, Yargıtay Ceza Kurulu'nun "özgürlükçü" kararını olumlu bulanların, Basın Kanunu'nun "yargıyı etkileme" gerekçeli infazlarına... Yeni Ceza Kanunu'nun gazeteciyi hapse taşıma potansiyeline... Hükümetin RTÜK kanalıyla, kendi tayin ettiği üyeler vasıtasıyla, televizyonlar üstünde hegemonya kurma imkanına... Medyada tekelleşme tutkularının azmasına... Gazetecilerin, örgütsüzlükten sonra, korumasız da bırakılarak, kendi işletmeleri içinde "iş, kariyer korkusu"nun gönüllü köleliğine teslim olmasına da karşı çıkabilmek.
Mesele gerçekten "özgürlük" ise, gerçekten "ifade özgürlüğü"nün bir ilke olarak savunulması ise, özgürlüğün duruma göre yontulmaması ise... Samimiyet ve ilke ve de tutarlılık bunları da gerektirir. Elbette, özgürlüğün, "sonsuz serbesti" olarak anlaşılması ve haksız yayınlarla hem kamusal, hem bireysel zararlara yol açmaması için önce meslek ilkelerinin, sonra kimi yasaların koruyuculuğuna ihtiyaç vardır. Ancak; medya içinde meslek ilkelerinin de bir yontulma mevzuu olması kadar, kanunlar da, özellikle iktidarların elinde "yontma taş devri" araçları haline gelir bu ülkede.
O yüzden, şu sıralar yine içtenlik ve tutarlılık sınavı zamanı. Yukarıda "eşik" olarak sıralanan meseleler açısından, kimin hangi pozisyonu aldığını izleyebilirsiniz. Biliyorum, bu mevzular, TV dizileri yahut heyecanlı haber ve programlar kadar ilginç olmayabilir... Lakin, bu ülkedeki her bireyin; vatandaş, seçmen, okur, izleyici ve özgürlükler ile haklara muhtaç birer insan olarak, aslında kendi hayatına, kendi geleceğine, kendi zihnine ve vicdanına dairdir.
|