  |
|
'Az hamilelik' de olmaz, küçük büyük marka da...
Cumartesi günü gazetelerde ilk kez Tarkan adlı kozmetik ürünlerinin reklamını gördüm. Hatırlarsınız kendi adını ta- şıyan ürünün lansman toplantısına Tarkan Bey gelmemişti. Şimdi de reklamı 'ünlü' şarkıcının saksı gibi bir fotoğrafı ile yayınlanıyor. Ürünler arasına öyle bir mesafe koymuş ki, evlere şenlik. Sanki kendi adını taşımıyor. İnsan sürer, elinde tutar, sahiplenir değil mi? Hayır. Kenarda durmuş bize öyle bakıyor Tarkan Bey... Marka vaadi ne? Bilen beri gelsin... Kapitalizm, kılıktan kılığa giren, giderek karmaşıklaşan bir yapı içinde yoluna devam ediyor. Liberalizm de onun yolunu açmak için çeşitli transformasyonlardan geçerek küresel güç modelinin gereği benzer karmaşıklıkla gelişerek yol alıyor. Şimdi siz kalkıyorsunuz üzerine binlerce cilt yazılmış bu kavramı bir cümlelik bir tanımın içine sığdırıyorsunuz: "Kapitalizm, üretim araçlarının üzerindeki mülkiyetin özel sektörün elinde bulunduğu sisteme denir!" Sonra da bu bir cümlelik tanımla neyin kapitalist sistemin içine girip, neyin girmeyeceğine karar veriyor, işlerinizi buna göre yönetmeye kalkıyorsunuz. Olur mu? Tabii ki olmaz... Gülerler adama... Aynı şey hatta daha fazlası 'marka' kavramı için geçerlidir. Marka, kapitalist sistemin, liberal ekonominin, serbest pazar rekabet anlayışının en karmaşık, en sofistike, en zor anlaşılır ve uygulanabilir ürünüdür. Yoksa herkes zırt pırt marka yaratırdı. Coca-Cola'nın bir şişesinin maliyeti üç kuruş beş para iken, su, şeker, usare ve CO2'den oluşan bu tadı tuzu bize yabancı içeceğin şişesine yüz binlerce lira ödüyoruz. O aradaki farkı işte marka vaadi için ödüyoruz. Şimdi içinde yüzlerce parametre bulunan bu kavramı kalkıp iki satırlık tanımla anlatmaya çalışmak, 'neşeli cahiliye devri davranışı' değildir de nedir? Hele şu yaklaşımlara bayılıyorum: "Marka, İngilizce'de 'brand' (yakmak) sözcüğünden gelmektedir. 'Brand' ise Amerika'da cowboy'ların kendi sığır sürülerini diğerlerinden ayrıştırmak için metal bir amblemi ısıtarak hayvanların sırtlarını yakarak vurdukları damgaydı." Ölme eşeğim ölme. Markanın küçüğü - büyüğü, azı - çoğu, yerlisi ulusalı olmaz. Az hamileliğin olmayacağı gibi. Nicelik bir mesele değildir 'marka' olup olmamak. Her saygın, hoş, çekici, kaliteli ürün üreten, başarılı dükkkişi ya da ürüne marka derseniz, bir tane bile marka yaratamazsınız. Hele küresel rekabet ortamında. Koca koca Türk banka markalarının birer birer batmasını ya da yabancıların eline geçmesini nasıl açıklıyorsunuz? "Öz sermayeleri zayıftı" diye değil mi? Yani kapitalizmin sadece bir başka kuralı ile... Geçen hafta da belirttiğim gibi, boşuna Kobi mantığı ile marka olunamaz demiyorum. Türkiye'den marka çıkmamasının nedeni, Türkiye'nin marka olamayışının nedeni kobiler değil, kobi mantığıdır. Ben de bir kobinin yöneticisiydim. Bilirim. Olmaz. Hele sadece siyah-beyaz hücrelerle konuşur, karmaşık meseleleri tek cümlede kavramaya çalışır, beynimizdeki gri hücreleri devreye sokmazsak hiç olmaz... NOT: Yeni yılınızı kutlar esenlikler dilerim. Biz maaile 26 yıldır olduğu gibi çoluk çocuk kayınvalidenin evinde olacağız. Beklerim...
|