 |  |
  |
|
Türkiye- AB ilişkileri üzerine "En Şirin" yazı..
Hiç yazmak istemedim.. Kalemimi boşa kullanmamış olmak için. Ben "Avrupa bizi oyalar, oyalar ama almaz" diyenlerdenim çünkü.. Yazan çok oldu, sağolsunlar.. İçerde dışarda.. Okuduklarım üç cilt kitap olur, son bir ayda, nerdeyse.. İçlerinden birini seçtim sizin için.. Hafta sonu iki gün dinlenmek için Antalya'ya uçarken, köşemi bu şirin yazıya bırakmak istedim. International Herald Tribune'de "Sırası geldikçe" diye ara sıra yazan H.D.S. Greenway "Bazı gerçek Avrupa Değerlerini Türkiye'ye Anlatalım" başlığı altında yazdıkları size bir Pazar Keyfi yaşatacak, eminim.
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne yolculuğu sırasında, suları bulandıran, dalgalandıran önemli olayların başında, geçen sonbaharda, Başbakan Erdoğan'ın "Zinayı suç saydırma" teşebbüsü vardı. Belki haklıydı. Ülkesinin bunca yasasını Avrupa'ya uydurmak için değiştirdikten sonra, Brüksel'deki işgüzarları gocundurmadan, onlar tarafından kınanmadan sansürlenmeden dincisağcı-muhafazakar yandaşlarına yakınlaşmak, selam çakmak istiyordu. Ama, hayır! Avrupa'dan gelen tepki, saniyesindeydi, öfkeliydi, kinliydi. Zinayı suç saymak, Avrupa değerleriyle bağdaşmıyor, uyuşmuyordu. Erdoğan hemen geri adım attı. Silly old Erdoğan, (Bu cümleyi çevirmedim. Adam aynen böyle diyor..AB ortamında ifade özgürlüğü ve hoşgörü anlayışını bir kez daha vurgulamak için..) Zinanın Avrupa değerleri açısından ne kadar önemli olduğunu nasıl bilmezsin? Avrupa uygarlığı Yunanistan zaferiyle başlamadı mı? Binlerce Yunan gemisi, sırf "zina" yüzünden suya indirilip, şimdi, Türkiye olarak bilinen anakaraya varmasaydı eğer, Homeros "İlyada"yı yazabilir miydi? "Canterbury Öyküleri" eserinde bu üslübu, bu tonu, zinayı benimsedi, belirledi Geoffrey Chaucer... Shakespeare "Othello" ile aynı yolu izledi. Moor, sırf zina şüphesi yüzünden, karısını öldürdü. Richard Wagner'in "Walküre"sinde, Sieglinde hatun, Siegmund uğruna, kocasını satışa getirdi. İşleri büsbütün berbatlaştırmak için, ikisini de Wotan besleyip büyütmüş, bu uğurda eşi Fricka'yı terk etmişti. Ya Richard Strauss'un "Rosenkavalier'i için ne demeli? Açılışa bak! Kocası av partisine gittikten sonra, Octavian'ın, Marschalin'in yatağında ne işi var? İtalyan Giovanni Casanova de Seinfeld, tarih ve edebiyat dolu bir hatırat yazdı. Avrupa'da yer yerinden oynadı. Ama, gel zaman git zaman, şimdiki dünyada, sadece, baştan çıkarmaları ve zinasıyla hatırlanıyor. Flaubert'in "Madame Bovary'si, Stendhal'ın "Kırmızı ve Siyah"ı, Choderlos de Laclos'un "Le Liaisons Dangereuses"i olmasaydı, Fransız edebiyatı şimdilerde nerede olacaktı? Leo Tolstoy'un "Anna Karenina'sı, Boris Pasternak'ın "Doctor Zhivago"su da aklımıza, hatırımıza geliyor bu arada... Ama, Türkiye'nin Rusya'yı mutlu etmesi gerekmiyor. Neden mi? Çünkü Ruslar da AB üyesi değil.. Daha yakın zamanlarda, D.H. Lawrence'in "Lady Chatterley'in Aşığı" zinaya yeni yollar, yeni ufuklar açtı. Devam edelim. Zina olmasaydı, Somerset Maugham ve Graham Greene ne yapabilir, ne yazabilirdi acaba? Milan Kundera'nın "Varoluşun Dayanılmaz Hafifliği" ve Türkiye'nin özbeözvarlığı Orhan Pamuk'un yeni romanı "Kar"da zina temaları olmadan olur muydu? Binlerce sütun yazı yazsan, Avrupa literatüründeki "zinacılar" ın yüzde birine bile yetişemezsin... Sadede gelelim. Avrupa sadece romanlarda okumuyor zina konularını.. Zina, politikada da başrol oynuyor. İngiliz muhalefet partisi Muhafazakarlar'ın bu konuda çok gaza geldiği, ateşlendiği söylenir. Kırk yıl önce, genç bir muhabirken daha kıdemli ve üst makamlı bir kişinin talimatıyla, John Profumo'yu yakın takibe almam, suçüstü yakalamam emredilmişti. Problemim vardı. Profumo'nun zina ilişkisi olan kadın, aynı zamanda, Sovyetler Birliği Askeri Ataşesi'yle de yatıp kalkıyordu. Gelelim bugüne.. İngiliz parlamentosu üyesi Boris Johnson'un evlilik dışı ilişkileri konusundaki magazinel yayınlar tam bitince, Londra basınında yeni bir haber çıktı: "Evli Bir Kadınla Blunckett'ın İlişkisi"... Adı geçen adam, İşçi Partisi hükümetinin İçişleri Bakanı David Blunckett... Tam bir skandaldı. Metresinden doğan çocuğun kendisine ait olduğu, DNA testleriyle ispatlanmıştı bile... Çağın gereklerini bilelim.. Bakanın başını "zina" yemedi.. Asıl ve tek önemli olan, işgal ettiği makamın etki ve nüfuzunu, metresinin anası, bacısı, kaynanasına vize alıp almamak için kullanıp kullanmadığı... Türkler!. Bunu bir kenara not edin lütfen... Neyse, uzatmayalım.. Blunkett'in yaptığı, David Lloyd George'un görkemli, tantanalı yolundan iz sürmekti. George'un zinaları, onun en yüksek makamlara çıkmasına asla engel olmamış, olamamıştı. Ama, zinası ve gayri meşru çocukları, Charles Stuart Parnell'ın yolunu kesmişti. Bizim İngiltere'den kanalın öbür tarafına geçelim... Devlet başkanı François Mitterand evlilik dışı bir çocuğun babası olmadı mı? Ve çocuğun öz annesi, kendi öz annesiyle birlikte, Mitterand'ın dul eşiyle yan yana kol kola, Mitterand'ın cenazesine katılmadı mı? Soru! Zina konusunda Türkiye bu kadar katı ve ısrarlı olacaksa, AB'de ne işi var? Nasıl durur, dayanır? Bu konudaki son sözü, İngiliz tahtının varisi Prince Charles'a bırakıyorum. "Metresi olmayan ilk ve tek Galler Prensi olmak istemiyorum" demişti. Dedi mi, demedi mi,bilmiyorum. Galler Prensesi Diana öyle dediğini aktarmıştı bana... Honi soit qui maly pense... Kraliyet sloganı... "Kötü düşünen utansın!.."
|