 |  |
  |
|
Roma'da Romalı gibi davranmak gerekir...
Türkiye Müteahhitler Birliği, Türk işadamlarının dış ülkelerdeki temaslarında nasıl davranmaları gerektiği konusunda bilgiler veren bir metin hazırladı. TMB'nin internet sitesinde yayınlanan bu kılavuz, ajans haberlerine de yansıdı. Bazı bölümleri kısaca aktarayım. Örneğin Almanya'da randevulara sadık olmak çok önemliymiş. Bir Alman işadamının evine davetliyseniz ve çiçek götürdüyseniz, çiçeği ev sahibesine vermeden önce ambalajını açmanız gerekirmiş. Almanya'da önce kadınların sonra da erkeklerin eli sıkılırmış. Japonya'da önemli olan, görüşülecek olan konu hakkında çok iyi hazırlıklı olunmasıymış. Japonlar hakkında önemli bir uyarı da şöyle... Japon işadamları için kartvizit alıp verme çok önemliymiş. Kartvizit verilirken ismin üste gelecek şekilde iki el ile tutarak ve üst rütbeli olanlardan alt rütbeli olanlara doğru sırayla takdim edilmesi, kılavuzda ipucu olarak veriliyor. Alınan kartvizitin ise iki el ile tutularak ve muhatabın ünvanını önemsediğinizi ifade edecek şekilde ilgiyle incelenmesi gerekiyormuş ve kartvizitin alınıp hemen cebe konulması Japonya'da doğru olmazmış.. Rusya'da kişisel ilişkiler kurmak ve el temasları ile yakınlaşmak önemliyse de, nihai kararı karş tarafa bırakmak, başarı getirirmiş. Suudi Arabistan'da ise, selamlaşma sırasında erkeklerin birbirlerini öpmelerinin doğal karşlandığı, ancak kadınları öpmekten kaçınılması gerektiği belirtiliyor.. Tokalaşma sırasında Almanya'nın tersine ellerini, önce kadınların değil erkeklerin uzatmaları gerektiğine vurgu yapılıyor. İkram edilen bir içeceği (herhalde ya bol şekerli çay, ya da şerbet olacak) reddetmenin ise, muhataba hakaret sayılacağının da unutulmaması isteniyor. Fransa'da ve İtalya'da sizin giyiminizin özenli olması önem taşrmış. İngiltere'de işler öğle yemeğinde bitermiş. İtalya'da iş yapacaklar, bürokrasiye ve uzun formalitelere hazırlıklı olmalıymış. Türk müteahhitleri ve işadamları, bu bilgilere sahip olduktan sonra, herhalde dış dünya ile temas kurmaları kolaylaşacaktır. Geçen yüzyıllarda da Afrika'ya gidecek misyoner-sömürgecilere yanlarına boncuk almaları ve bunları karşlaşacakları yerlilere verip, dostluk kurmaları öğretilmez miydi? Veya Amerikalı Kızılderililerle dostluk çubuğunu birlikte tüttürme gereği, bir Hollywood icadı değildir. Yıllar önce Japonya'da dev şirketlerden birinin ihracat müdürü ile konuşuyordum. Telaffuz ettiği rakamlar Türkiye'nin bütçe rakamlarından büyüktü. Ama İngilizcesi çok kötüydü. Anlamakta zorlanıyordum. Dayanamadım, sordum: -Bu İngilizce ile mesela Amerika'ya bu ihracatı nasıl yapıyorsunuz? Çekik gözlerini çizgi haline dönüştüren bir tebessümle cevap vermişti: -Kaliteniz iyi, fiyatlarınız elverişli ise ve verdiğiniz sözü her zaman tutuyorsanız, hiç dil bilmeseniz de malınızı satarsınız. Yani tabii ki gittiğiniz ülkenin geleneklerini bilmek faydalıdır. Ama önemli olan, iş yapabilecek kapasiteye sahip olmaktır. Aksi halde sadece iyi vakit geçirir, dostlar edinirsiniz.
|