Hangisinden başlayacağımı bilemiyorum... Hangi edepsizliği ya da hangi vicdansızlığı ya da hangi küstahlığı yorumlayacağımı bilemiyorum. Hepsi birbirinden beter, hepsi birbirinden acımasızca. Tarsus'ta bir evde yaşayan ananın babanın yüreğine ateş düşmüş ve cayır cayır yanıyor ama bazıları bu yangını görmeyip bir de üzerine utanmazca laflar edip, utanmazca yorumlar yapıyor. O kadar canım sıkıldı ki son iki günde olup biten bu densizliklere... Öyle mutsuz, öyle bedbaht oldum ki yapılanlara... Samimiyetle söyleyeyim dükkânı kapatıp, oğlumu da yanıma alıp çekip gitmek istedim buralardan. Çünkü böyle bir vahşetin üzerinden hâlâ siyaset yapmaya, gündeme gelmeye veyahut da popüler olmaya çalışanların yaşadığı bir ülkede yaşamak artık utandırıyor beni!
Kuşkusuz bu densizliği yapan bir değil, beş değil! Öyle çoklar ki saymakla, yorumlamakla bitmez ama benim en canımı sıkanı şu Ali Tezel denen vatandaş oldu. Aslında bu konularda en son konuşması gereken kişilelerden biri. Baldızıyla aldattığı karısına şiddet uyguladığı mahkeme kararıyla belgelenmiş biri. Bu durumu yetmezmiş gibi kadar çiğ ve o kadar çirkin bir yorum yapmış ki Twitter'da, neredeyse telefon açıp ağzıma geleni saydıracaktım. İnanın zor tuttum kendimi. Hani olur da bu kadar yalan, bu kadar sahtekârlık, bu kadar art niyet olmaz! Haberim yoktu! Özgecan'ın vahşice öldürülüşünün ardından attığı tweet sayesinde öğrendim ki bu arkadaş Millet diye bir gazetede yazıyormuş bu aralar. Bundan da takipçisi falan olduğumdan değil, attığı abuk sabuk tweet'i kaale alıp haber yapan Cumhuriyet gazetesi sayesinde haberdar oldum. Okuduğumda gözlerime inanamadım. Şöyle diyor Tezel: "Tecavüz eden Sünni, tecavüz edilen Alevi olunca AKitler sessiz kaldı! Reisleri ve şürekâsı cenazeye bile gelmedi!"
Vallahi billahi sinirimden, öfkemden parmaklarım titriyor bu satırları yazarken. Çünkü yok yani! Olamaz! İnsan olan, insan olma özelliği taşıyan hiç kimse bu kadar şuursuz ve bu kadar pespaye olamaz! Hiç önemli değil. Detayını bilmeseydim de olurdu ama daha bir gün evveli Cumhurbaşkanı'na çok yakın bir isimden bu konuyla alakalı bir anekdot dinlemiştim. Olayın basına yansımasının hemen ardından, önce Özgecan'ın babasını aramış Erdoğan. O sırada baba Mehmet Aslan fenalaştığı için hastanedeymiş ve konuşma imkânı bulamamış. Bunun üzerine anne Songül Aslan'ı aramış. Ve hem kendi, hem de eşi Emine Erdoğan, anneye taziye dileklerini iletmiş. Ardından da kızları Esra ve Sümeyye Erdoğan'ın Tarsus'taki taziye evine gitmelerini istemiş.
Bir süre geçtikten sonra da Mersin AK Parti İl Başkanı İsmail Taşpınar'dan gelen "Baba şu anda konuşabilecek durumda" mesajı üzerine tekrar Mehmet Aslan'ı aramış. Konuşmaya bizzat tanıklık edenlerden duydum ki; Cumhurbaşkanı ve Özgecan'ın babası arasında çok duygusal bir konuşma geçmiş. Erdoğan "Bu ülkenin bir Cumhurbaşkanı olarak söz veriyorum sana, Özgecan'ın katillerinin en ağır cezayı alması için elimden geleni yapacağım!" demiş.
Özetle... Bir vahşet var ortada. Ve bu vahşet bu ülkenin en sade vatandaşının da, en tepesindeki devlet adamının da kanını dondurmuş durumda. Hepimiz vahşeti yapanların en ağır cezayı alması konusunda bas bas bağırıyoruz... Ya da beddualar yağdırıyoruz. Kimsenin aklına gelmedi Özgecan'ın veyahut da onu hunharca katleden kansız şerefsizlerin etnik kökeninin ne olduğu falan... Gelmedi çünkü insan olanın aklına böyle bir şey gelemezdi.
Ali Tezel denen vatandaşın aklına geldi çünkü o insan değil, insan kılığında bir yaratık sadece ve ayrıca emin olun yüreği buz gibi oldu, soğudu Özgecan'a reva görülen zulüm karşısında. Çünkü aramıza karışmış bu insan kılığındaki yaratık insanları kışkırtıp, toplumu birbirine kırdırtacak bir malzeme sahibi oldu. Yazıklar olsun. Bir değil, bin defa yazıklar olsun! Allah bildiği gibi yapsın! Başka diyecek bir sözüm yok!