"Yunanistan'a kara yoluyla 30 yıl önce giden biri olarak Türklere bakış açısının tamamen değiştiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Tarihteki düşmanlıkları hatırlatan tek simgeyi Kavala'nın giriş ve çıkışında, iki ayrı yerde gördüm.
Rumca ve İngilizce "Kıbrıs'ı Hatırla" yazan ve KKTC sınırlarını kan renginde gösteren tabelaları görünce insanın canı sıkılıyor.
Aşırı sağ Altın Şafak Partisi üyelerinin geçmişte Türkiye konsolosunun aracına saldırdıkları şehir de yine Kavala olmuştu.
Selanik Belediye Başkanı, Türklere vize kalksın diye Atina'da lobi yaparken Türkiye'ye 160 km daha yakın Kavala'da olan bu. Diplomasi ve siyasetin yapabileceği fazla bir şey yok ama Türk turistlere önerim bundan böyle Kavala'ya bağlı turistlik yerlerde konaklamamaları, Kavala kurabiyesi almak için kuyruk oluşturmaktan vazgeçmeleri.
Beni katil olarak gören şehre ne vergi öderim, ne de ekonomisine katkı sağlarım" Bu satırlar, Milliyet Yazarı kardeşim ve sevgili dostum Özay Şendir'e ait..
Anlattıkları ne kadar doğruysa, sonunda yaptığı tavsiye o kadar yanlış ve ona o kadar yakışmıyor.
Hem "Türklere bakış açısı tamamen değişti" diyeceksin, hem de aşırı sağcı bir partinin astığı bir seçim tabelasına kızıp, Türk Turistlere "Kavala'ya gitmeyin.
Kavala Kurabiyesi almayın" diyeceksin.
Birincisi Özay!..
O tabela orda ne zamandır duruyor.. 2006 haziranında Yaşamdan Dakikalar ekibi ve sevgili Perihan Yücel'le yaptığımız o unutulmaz Batı Trakya gezisinde "Kavalalı Mehmet Ali Paşa"nın kentine gitmez, onun evini, heykelini gitmez olur muyuz hiç.. Biz geçerken de o tabela orda duruyordu.
Durur. Aşırı partiler bizde yok mu?. Fikir özgürlüğü olduğu sürece de ülkede kimse dokunmaz. Dokunamaz..
O levhaya aldırsak, Kavala'ya gitmez, Makis Yusufidis'le tanışamazdık.
Oto yoldan Kavala çıkışına yaklaşırken bir benzincide durdu Ercan.. O depoyu fullerken biz de dışarı çıktık.. Ben Yunan alfabesini gide gele söktüm. Baktım benzincinin bir köşesinde önünde masalar bir dükkan var. Koca tabelasını okudum.
"Kurabiyedes!." "Yahu burdan bizim Kurabiye yazıyor, hadi gidip bakalım" dedim.. Gittik ve dünyaca ünlü Kavala Kurabiyesi ile orada tanıştık.
Kavala dünyanın koyduğu isim.
Meğer aslı bizim Konya imiş.. Patron, önce kendini tanıttı "Makis Yusufidis" diye..
Sonra anlattı..
Konya kökenli bir Rummuş. Yaptığı da, annesinden öğrendiği Konya Kurabiyesi..
Kavala'da efsane olmuş önce.. Sonra Yunanistan'da.. O zaman fabrikayı kurmuş.
Şimdi her gün Atina'ya kamyonla kurabiye yolluyormuş.
Buz gibi bizim "Ev" limonatası ile kurabiyeleri koydu önümüze.. Nasıl bir lezzet..
"Birer daha" dedim. Kimse itiraz etmedi..
Bitirdik. Kalkıyoruz..
"Hesap" dedim.. "Ne hesabı" dedi, Makis.. "Size hesap olur mu?." O günü ve geceyi Kavala'da geçirdik..
Ertesi sabah kahvaltı yapıp dönüş yoluna çıktık.. "Yolda Makis'e uğrayıp kurabiye alalım, memlekete.." diye konuşuyoruz.
Oto bana 100 metre falan kala, yolun kenarında bekleyen Makis'i gördük..
Arkasında de luxe bir mersedes park etmiş.
Elinde 6 koca poşetle duruyor.. Bizim minibüsü gördü, elini salladı. Sallamasa duracağız zaten..
İndik.. "Ben ne geri zekalıyım" dedi Makis.. "Bugün Kavala'dan ayrılacağınızı konuşmalarınızdan öğrendim.
Ama ne tarafa gideceksiniz sormadım.
Atina'ya mı, Türkiye'ye mi?.
Oysa dün siz gittiniz kafama dank etti.. Sizin ve dostlarınız için nasıl kutular koymadım arabanıza ben.. Kendimi affetmemin tek yolu, bu Kavala çıkışında beklemek. Ne zaman gelirseniz gelin, nereye giderseniz gidin, buradan geçeceksiniz..
Hazırladım poşetleri, dikildim buraya.." İki saat olmuş geleli..
"Kaçırırım korkusu" ile, erkenden gelmiş meğer..
İşte o Makis'e "Uğramayın" diyorsun Özay.. İşte o kurabiyeyi "Almayın" diyorsun..
Olur mu?.