Dün sabah, son zamanlarda olmadığım kadar keyifli uyandım.
Yataktan fırlamamla, yüzümü yıkamam, kahvemi koyup, kapıdan aldığım gazetemi masaya yaymam bir oldu..
Gazeteye bakınca, sürpriz keyfimin adeta bir telepati olduğunu anladım.
Arkadaşlar ne zamandır özlediğim bir birinci sayfa yapmışlardı. Manşette nihayet bir siyasi kavga değil, tüm ülkeyi, bu ülkede yaşayan her vatandaşa, gurur, neşe ve hepsinden önemlisi "Umut" veren bir haber vardı..
"Enkazdan şampiyonluk kürsüsüne" başlıklı haber Taekwando Dünya Şampiyonu olan Nur Tatar Askari'nin öyküsüydü ve Erhan Öztürk kardeşim, harika bir "Haber Hikâyesi" yazmıştı..
Nur'un Van depreminde enkaza dönen evlerinden, dünya şampiyonluğuna gidişinin hikâyesini yazmıştı.
Yazıyı bir nefeste yutar gibi okudum.. Sonra başa döndüm.. Bu defa sindire sindire, tadını ala ala, keyfini çıkara çıkara bir daha okudum..
Nur'un Dünya Şampiyonasında, hele bu sporu icat eden Güney Koreli'yi yenerek kazandığı altın madalya gururumuzdu. Ulusal..
Vanlı olduğunu öğrenmem, özel bir keyif oldu benim için.. Hemşerim sayılır, muzaffer şampiyon.. Benim ilkokul öncesi yıllarım Van'da geçti. Ora insanının vefakâr, cefakâr ve fedakârlığını çok iyi bilirim. Yarı Vanlı sayılırım.
En güzeli, Nur'un sözleriydi..
"Madalyam Türkiye'ye armağan olsun.
Bir Kürt olarak, Türk bayrağının göndere çekilmesinden daha büyük mutluluk yok benim için. Madalyam ve dalgalandırdığım bayrak Türk, Kürt ayrımı yapanlara en büyük cevap. Ne mutlu Türküm diyene.."
İşte "Umut" dediğim, bir Kürt kızının bu duyguları bu kadar net açıklanması..
"Kürt" deyince aklına hemen PKK gelen siyasiler var. Gazeteciler var. Hatta uzmanlar, bilim adamları var.. Ama Nur işte tam da Atatürk'ün tarif ettiği, anayasasına koydurduğu Türk olduğunu söylüyor..
"Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür.."
Ben de Nur gibiyim.. Kökenim Çerkes.. Ama hep ayni ilkeyi haykırdım, hayatım boyu..
"Ne mutlu Türküm diyene.."
"Olana" değil.. "Diyene.."
Atatürk Milliyetçiliği, adamın kanına değil, kafasına bakar!.