Lyon'daki maçı Beşiktaş kazanmış, hatta farklı kazanmış olmalı ve yarın gece İnönü Stadı'na yarı finali garantilemiş olarak çıkmalıydık.. Eğer Şenol Güneş'in ezeli korkaklığı, rakibi ve maçı okumasını engellemeseydi.
Lyon öyle gözde büyütülecek, ahım şahım bir takım değildi. Zaten Avrupa Ligi'nde gözde büyütülecek ahım şahım bir takım yok bu sezon.. Türkiye Süper Ligi'nde olduğu gibi.. Daha önce 4. Yıldızı Galatasaray'a nasıl altın tepsi içinde ikram ettiyse ötekiler, bu defa da Beşiktaş'a sunuluyor kupalar içerde ve dışarda..
Ama Şenol Güneş'in ruhundan koparamadığı korkuları yüzünden, işler zorlaşıyor.
Süper Lige bakın.. Siz Fener, Galatasaray ve Trabzon'un üçünün birden bu kadar kötü bir sezon geçirdiğini hatırlıyor musunuz?.
Buna rağmen hala Beşiktaş şampiyonluğu garantilemiş değil.. 27 maçta 20 puan kaybetti. Neden?. İgor oyuncak yapmasa, Galatasaray bile potadaydı yahu!.
***
Lyon maçını hatırlayın.. Maça fırtına gibi başladı Beşiktaş.. 14. dakikada golü üçüncü net pozisyonda buldu. 14 dakikada üçü net, 5 pozisyonu vardı, bizimkilerin..
Sonra ne oldu?. Klasik Şenol Güneş hamlesi.. Müthiş gedikler verdiğini ilk dakikadan beri gösteren Lyon savunması üzerinde baskı kurmaktan, oyunu orda oynamak ve onlara bol bol hata yaptırmaktan vaz geçme.. Giderek daha geriye yaslanma.. Hele ikinci yarıda orta alanı da tamamen boşaltıp iyice geri çekilme..
Bir teknik direktör bir maçı ancak böyle tersine çevirir. Bu defa durmadan pozisyona giren, durmadan gol kaçıran takım Lyon oldu. Beşiktaş top da çıkaramıyor, sadece ileri vuruyordu. Öyle olunca da her top Lyonlulara gidiyor ve yeni bir hücum olarak anında geri dönüyordu. Savunma nefes bile alamıyordu.
Söyleyin.. Lyon golü bağıra bağıra gelmedi mi?.
Gol "Geliyorum" diye bas bas bağırırken, duymayan, görmeyen kimdi?.
Şenol Güneş!.
Rakip yarı sahaya geçmeyi, orada top tutmayı düşünmeyen Güneş, kendi sahasının önünü de boşaltıp, 18'in üzerine toplanmayı marifet sandı.. Tüm değişikliklerini de bu kafayla yaptı. Oyun kurmayı, hücum etmeyi, topu, dolayısıyla rakip takımın yarısını öbür tarafta tutmayı aklından geçirmedi. Rakip kaleciye bile adeta "Sen de gel.. Bizim hücum niyetimiz yok" dedi.
Dersin tamam.. Ama dediğin zaman olanları görmez, oyunu okumaz mısın?.
Sen çekildikçe adamlar perişan ediyor.. Demek kapanmak çare değil..
Niye oyuna durmadan savunma adamı alıyorsun o zaman da, Ömer Şişmanoğlu gibi hızlı, golcü, üstelik pres yapan birini düşünemiyorsun?.
Çünkü korku dağları bekliyor.. Ama korkunun ecele faydasının olmadığını da biri ona anlatmalı..
Beşiktaş'ın yediği ikinci golün de sorumlusu Şenol aslında..
Fabri kalenin içinde olmayacak şey yaptı. Çalım attı.. Ecel terleri döktük ama başardı. Vursana!. Hayır.. Beşiktaş sanki geriden oyun kuruyormuş, topu rastgele tepmiyormuş gibi, ikinci çalıma teşebbüs etti ve bu defa kaptırdı.
Kabahat Fabri'de mi?.
Peki Fabri daha kaç maç oynadı Beşiktaş'ta?. Bugüne dek, kalesi önünde altı defa çalım atmadı mı?.
Bu takımın hocası yok mu?. "Bir daha bu işi yaparsan, ayaklarını kırarım" diyecek adam yok mu, bu takımda?.
Yok belli..
Meğer adamın huyuymuş kale içinde çalım atmak.. Geldiği takımda da 12 defa yapmış bu işi.. Bizim gazetelerde istatistiğini gördüm. Adamların medyası böyle çalışıyor.. Bizim medya, bizdeki çalımlarını sıraladı mı?. Hadi canım.. Fuzuli işlerle kim uğraşır bizde?. Ajanstan gelirse koyarsın.. Bu yüzden elin istatistiği var, bizimki yok bizim gazetelerde.. Utanma da yok tabii..
Özet!.
Beşiktaş, yarın da, yarı finalde de, finalde de kazanır ve şampiyon olur normalde.. Öteki 7 takım içinde bizden iyi, bizden güçlüsü yok.
Yolumuz açık..
Yeter ki, Güneş, gölgelemesin!.