Volkan Babacan- Şener, Serdar Aziz, Hakan Balta, Caner Erkin- Hakan Çalhanoğlu, Ozan, Oğuzhan Özyakup, Selçuk İnan, Arda- Burak.
Şimdi bu takımdan, Şener'in yerine Gökhan Gönül'ü, Serdar Aziz'in yerine Mehmet Topal'ı koyun.. Ne çıkar ortaya..
Fatih Terim'in başta ben, hemen tüm medya tarafından yerden yere vurulan 3-5-1, Fransa dizilişi.. Bakınca görüyorsunuz.. İki zorunlu değişiklik var. Biri.. Sağ bekin esas sahibi Gökhan artık sakat değil, takımda.. Yer onun çünkü.. Ama bu defa da stoper Serdar Aziz sakat.. Onun yerine de tepeye yazdığım takımın yedeği Mehmet Topal girmiş..
Ötesi.. Ötesi Fatih Terim'in inandığı oyun şekline göre seçilmiş ayni adamlar..
Peki, gene başta ben, Terim'in kanat adamsız, bol orta saha adamlı diziliş ve bu dizilişle oynadığı futbolu yerden yere vurmadık mı, Fransa'da?.
Madem haklıydık, bir kez daha başa dönüyorum.. Konya'daki o takımı ve oyunu niye eleştirmedik de, tam tersine alkış tuttuk?.
Çünkü o takım, o gün, yani 6 Eylül 2015'te, o takım Konya'da, Hollanda gibi bir Avrupa devini 3-0 yenmişti. Bu laf ola bir galibiyet de değildi. Nerdeyse elenmiş, tüm umudunu yitirmiş görünen Türkiye'nin kaderini değiştiren ve play-off'a bile gerek kalmadan, Fransa'ya gitme hakkını kazandıran dönüş o maçla başlamıştı.. "Biz 'Bitti' demeden bitmez" dedirten maçın takımıydı o!.
Terim, aşağı yukarı ayni takım ve ayni oyun sistemi ile Zafer"i getirmedi mi, eleme maçlarında?. Milli takımı play-offsuz, Avrupa'ya götürmedi mi?.
O zaman, nasıl oluyor da "Ayni takım, ayni düşünce" bu defa "Şapkadan tavşan çıkarmak" bu defa "Futbol mühendisliği" ithamlarına sebep oluyor?.
***
1996 yılının bir yaz günü.. İngiltere'nin Sheffield kentinde, daha sonra yüzlerce insanın ölümü ile biten feci holiganlık olaylarına sahne olacak Hillsbrough Stadından üzüntü ile ayrılıyorum. Avrupa Şampiyonası finallerinde eleme gurubunda son maçımızı burada Danimarka'ya karşı oynamış, 3-0 kaybedip elenmişiz.. Daha önceki maçları da 1-0 kaybederek.. Yani tek gol atmadan, tek puan almadan bitmişiz.
Yazımı telefonla yazdırmam uzun sürdü.. Çıktım, basın mensuplarını Londra'ya taşıyacak otobüslerin durduğu park alanına doğru gidiyorum.. Artık, stadın etrafı bomboş olmalı, ama değil.. Bu defa holiganlar bizimkiler.. Bizim taraftarların çoğu gitmemiş. Stadın çıkış yolunda takımın otobüsünü bekliyorlar. Beklerken de, durmadan en ağır küfürlü sloganları atıyorlar.. En çok sövülen de, Milli Takım hocası Fatih Terim.. O sırada bir siyah araba girdi yola ve haykırışlar birden arttı.. Herkes arabaya koşmaya başladı. Yolunu kesip kapıları yumruklamaya başladılar.. Federasyon Başkanı
Şenes Erzik varmış içinde.. Haykırışlardan öyle anlıyorum. İngiliz polisi zor açtı yolu Başkana.. Kalabalık dağılmadı. Esas hedef Fatih Terim ve takımı taşıyan otobüs çünkü..
Çılgın kalabalığa doğru yürüdüm.. Etrafımı sardı onlarcası.. "Ne diyorsun" diye soruyorlar.. Kendi çılgın protestolarına destek bekliyorlar belli..
"Arkadaşlar, ben de sizin kadar üzgünüm.. Milletçe üzgünüz, İngiltere defterini böyle kapamaktan.. Ama şunu da unutmayalım.. Bizi buraya, o başkan, o hoca, o takım getirmedi mi?."
Kim dinler ki?.
Onlar küfürler dolu sloganlarla takımı beklerlerken, döndüm arkamı, yürüdüm bizim otobüslerin alanına..
***
"Kafamdaki karmaşık düşünceler" dedim yazımın başlığına.. Billurlaşan yanları var tabii.. Söyleyeceklerim var.. Ama onları, bu gece, hala az da olsa umudumuz varken çıkacağımız maç öncesi söylemenin kimseye yararı yok..
O maçı da izleyelim.. Perşembeden itibaren bol vaktimiz olacak tartışmaya..