İşe yeni Kültür Bakanımız Mahir Ünal'ı kutlamakla başlıyorum.. Kabine ilan edildikten bir kaç gün sonra "Bu defa umutluyum" diye yazmıştım.. "Kendisini hiç tanımıyorum ama, biyografisini okudum. Televizyondaki görüntülerini izledim. Bu ilk görüşler önemlidir.. "Bu defa tamam" dedi içimdeki ses.. Onları anlattım.. Üç gün sonra aradı..
"Yurt dışında Katar'daydım" dedi.. "O yüzden geç aradım.." İnceliğe bakar mısınız?. Ve beni düzeltti.. "Biz aslında tanışıyoruz. 90'lı yıllarda siz İstanbul TED Kolejine 'Gazetecilik'" konusunda seminer vermeye gelmiştiniz.. O sınıfın hocası bendim.."
İstanbul'a zamanı geniş geldiğinde buluşmak ve birlikte bir yemek yemek üzerine sözleştik..
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın Yılbaşı Konserini tesadüfen öğrendim.. Yapıldıktan sonra.. Önce duysam iki elim kanda olsa koşar Ankara'ya gider, o muhteşem geceyi "Canlı" izlerdim.. Haberi alınca, TRT'de dostlar var. Aradım "Siz kaydetmişsinizdir" diye.. Etmişler. Yılbaşı gecesi saat 2'de yani milletin ya zil, ya da uykuda olduğu saatte yayınlamışlar.. Tipik TRT..
Gerçekten, ağzımın tüm doluluğu ile ifade edeyim.. Konser muhteşemdi. Hatta "Muhteşem" sözcüğü de yetmez, duygularımı anlatmaya.. Öyle efsane bir dinleti ve gösteri başarmışlardı ki, işi zerre bilmeyen, sıradan bir nöbetçi yönetmenin berbat çekimleri dahi, konserin görkemine dokunamadı..
Ulvi Cemal Erkin'in Köçekçesi ile başlayıp, Yılbaşı konserlerinin dünyanın dört bir yanındaki geleneksel coşkusu "Baba" Strauss'un Radetzky Marşı ile biten geceyi zaman zaman tutamadığım göz yaşlarım arasında, sık sık başa alarak izledim..
1826'da, Sultan İkinci Mahmud tarafından Müzika-i Hümayun adıyla kurulan orkestrayı Atatürk 1924'te Ankara'ya taşımıştı. (Yani bu orkestranın kökeni Osmanlı'dır, Cumhuriyet sözcüğünden korkan zavallılar..) Adı 1932'de Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası'na çevrildi. 1957'de de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası oldu. Sevgili kuzenim Ahmet'le (Kışlalı) her cumartesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi İlhan Usmanbaş salonunda izledik, onları, Mülkiye hayatımız boyunca.. Kasımda Brahms'ın "Akademik Festival Üvertürü" ile hem okul, hem konser sezonunu açmak gelenekti. Bayılırdık o açılışlara.. O konserlerden birinde ağlamıştık ilk.. Leyla Gencer konuktu. Salon tıklım tıklımdı. Yer kapmak için Ahmet'le dört saat evvelden, sabah 11'de gitmiş, orta sıralarda iki sandalyede oturmuştuk.. Sonra bizim gurubun kızları geldiler.. Nereye oturacaklar?. Dizlerimize.. 2 sandalyede 6 kişi.. Tüm salon öyleydi ama..
Leyla Gencer La Scala'dan konuk gelmişti.. Dünyayı salladığı yıllar.. O ülkesini, insanını özlemiş, biz onu.. Tekrar tekrar bise gelirken ağlamaya başlamaz mı?. Alkışlayan ellerimin üzerine düşen damlalardan farkettim ki ben de ağlıyorum.. Yıl 1960 mı, 61 miydi?.
O günden bu yana işte, ilk kez, bir daha ağlattı Senfoni beni.. Bu defa görkemiyle..
Niye Kültür Bakanına teşekkür ettim peki?.
Çünkü o sahiplenmese, tüm desteğini koymasa böyle bir gece gerçekleşemezdi de ondan..
Cumhurbaşkanlığı Senfoni.. Devlet Opera ve Balesi Korosu.. Kültür Bakanlığı Korosu.. Devlet Halk Dansları Topluluğu.. Ankara Devlet Balesi.. Dünyanın en ünlü operalarında, en başta da "Tek" Bolşoy'da gala üstüne gala yapan Devlet Operası Tenoru Murat Karahan..
Rengim Gökmen şefim iki iş birden üstlenmişti o gece.. Hem orkestrayı yönetti. Hem konseri sundu.. Bu sunuş da, fevkalade yararlı oldu. Bu müzikle çok yakın ilgisi olmayanlar da, fikir sahibi oldular, dinledikleri ve gördükleri hakkında..
Rengim Şefim "Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası müzik ayrımı yapmaz. Her türlü müziği, en iyi icra eder" dedi.. Konser, bu sözün kanıtıydı..
O müthiş koro, Opera'nın gelmiş geçmiş en ünlü iki korosu, Verdi /Nabucco Esirler ve Verdi/ İl Travatore Çingeneler Korosunu tüyler ürpertecek kadar güzel söyledi.. Ne var ki, benim ölmez türküm Sarı Gelin'i de, olağanüstü yorumladı.
Gecenin yıldızı Murat Karahan, sahneye ilk Nessun Dorma ile geldi. Pavarotti ile özdeşlemiş, 1990 Dünya Kupasının resmi şarkısıydı Nessun Dorma. Karahan'ın yorumu, Bolşoy'un niçin ondan vaz geçemediğini gösterdi. Ama ayni Murat, daha sonra salonu ayağa kaldıran ve bitmeyen "Bir daha" çığlıkları yüzünden tekrar ettiği Babayev'in Nazende Sevgilim'ini ve bütün salonun eşliği ile Münir Nurettin'in Kalamış'ını da söyledi. Günümüzde çoğu sanatçının atladığı aradaki o, "Ses çıkmıyor artık, ne kürekten, ne yürekten / Emret güzelim istediğin şarkıyı emret bu akşam" gazelini de nasıl yüreklerimize akıttı..
Orkestranın önündeki geniş sahne konser boyunca çok az boş kaldı. Devlet Balesinin başta valsler dansları.. Devlet Halk Dansları Topluluğu'nu Köçekçe'de, Çöketme'de, Çayda Çıra'da izlemeye doyamadım. TRT doyurmadı çünkü.. Sahnede şov varken orkestra çukurunu gösteren acemi yayıncılar gibi, o muhteşem şovu değil, orkestradan hem de solo yapan da değil, rastgele birini (Nedense hep de ayni sanatçıyı.. Kayınbiraderi falan olmalı) gösteren acemi yönetmene inat, ben gerisini hayalimden tamamladım, Allahtan.. Yıllardır çok içlerinde olduğumdan..
Şimdi Sayın Kültür Bakanımızdan bir dileğim var..
Bu konserin nasıl zorluklarla, kim bilir kaç prova ile hazırlandığını tahmin edebiliyorum. TRT sayesinde ülkemin insanlarından nasıl kaçırıldığını da..
Eldeki o çok acemi bandı tekrar yayınlamanın da alemi yok.. Zaten hiçbir kayıt, canlı seyretmenin yerini almaz..
Bu konser yurt içinde turneye çıkmalı.. Bölge bölge tekrar edilmeli.. Edilmeli ki, herkes izlesin.. Herkes ülkesinin sanatçıları, çağdaş sanatçıları ile gurur duysun..
Önce İstanbul'da tekrar ederseniz, bizim ikoncan minisi dışında olup bitenlerden haberi olmayan medyam da belki uyanır, belki kendine gelir.. Belki hatta zahmet edip bu konsere gelirler de, hayat boyu neler kaçırdıklarının farkına varırlar..
Sayın Bakanım..
Bir emir, lütfen!..