Mustafa Denizli'nin hem idari, hem teknik yönetim felaketleri sonunda nasıl bir enkaz devraldığını iyi bilenlerdenim. Bütün spor medyası biliyor, aslında.. Ama ne yazık ki, medyamızda artık "Samimi" görüşler okumak nerdeyse imkansızlaştı.
Genç kuşaklar, bir "Skor yazarlığı"na mahkum oldular. Eskilerse, kişisel sempati ve antipatilerini, tuttukları takımların menfaatlerini düşünüp hesaplı yazılar kaleme almaya başladılar.
Dün Astana maçı sonrası eleştirileri okurken, acı acı güldüm..
Mustafa Denizli'den nefret edenler var. Onun Galatasaray'ın başına geçmesinden dehşete düşen Fenerbahçe kalemleri var.. Nasıl saldırmışlar.. Nasıl nefret, öfke kusmuşlar. Nasıl daha iki günlük hoca, hem de bu ülkenin gelmiş geçmiş en iyi hocalarından biri için bozgunculuk yapmışlar..
Ruhlarını bildiğim halde dehşet içinde okudum gene de.. "Bu kadarı olmaz" dedim, ama, bu sapmış ruhlar için "Olmaz" yok. Her şey meşru onlar için..
İşin asıl acı yanı şu..
Galatasaray'ın asıl düşmanları kendi tribünlerinde oturuyor ve sanal medyayı paylaşmışlar.. Özellikle "Sosyal" demiyorum.. "Sosyal" olmak iyi şeydir çünkü.. Bu bozguncu gurubu sosyal olamaz. Onlar yapay.. Onlar sanal.. Onlar sahte.. Bu medya yazıyor. Bunlar sözüm ona Galatasaray taraftarı olarak Arena'nın ya da sanal medyanın tribünlerine oturup, Galatasaray'ı çökertme amaçlı tezahürata ve yayına başlıyorlar.
Galatasaray'a en büyük düşmanlığı, bu "Sahte" Galatasaraylılar yapıyor..
Şimdi Mustafa Hocam,
Ne kadar zor bir görevi, ne kadar zor koşullarda, çok ama çok iyi bir Galatasaraylı olduğundan ve "Kulübümü, beni Mustafa Denizli yapan Galatasaray'ı zor gününde bırakamam" dediğinden kabul ettiğini en iyi bilenlerdenim..
İki günlük antrenmanla Bursa, üç gün sonra, Avrupa'ya "Tamam/ Devam" maçı Astana, beş gün sonra da, Lider Beşiktaş'la derbiye çıkmayı göze alacak babayiğit varsa, hele bir adını açıklasın..
Kimsenin, bu koşullarda ne senden, ne de futbolun en önemli ilahlarından mucize bekleyecek hali yoktu.. Göreve geldiğin gün "Sabır ve kenetlenme" istedin.. Darmadağın Almanya'yı toparlayan ve birliği kuran Bismarck gibi, "Kan, demir ve gözyaşı" vaat ettin..
Takım futbol olarak bir mucize yaratmadı ama, başarılı sonuçlar aldı. Bursa'ya kaybedebilirdi. 3-0'la geçti. Astana'ya elenebilirdi. Tur atlamayı başardı. "Sabır" için olumlu gelişmelerdi bunlar aslında..
Ama sahte Galatasaraylılar, Bursa maçında gördün, "Galatasaraylılık" denince hele tırnağı olamayacakları Sabri'yi, maç boyu ıslıklayıp oyundan düşürmek için çırpındılar. İlahi tokat, tabii anlayana.. Galatasaray galibiyete Sabri imzalı gollerle ulaştı.
Astana, Şampiyonlar Liginde ilk defa oynuyordu. Ama kendi sahasında hiç yenilmemiş, rakip sahada ise oynadıklarına kök söktürmüştü. Astana üzerine kurulu Kazak Milli Takımı, oynadığı futbolla dünyanın dikkatini çekmiş, Letonya'yı rakip sahada yenerek, Türkiye'nin playoffsuz finale kalmasını sağlamıştı.
Bu Astana'yı zayıf, komik takım hüviyetinde gösterme çabalarına düştüler, seni harcamak için..
Aslında bu guruptan birinci çıkması ve Şampiyonlar Ligi'ne devam etmesi gereken Galatasaray'ı, Avrupa ligine devam edebilmek için Astana ile mücadele edecek hale düşüren Hamza Hamzaoğlu yönetimini göklere çıkarıp, sana bir de çamur atmaya kalktılar..
Astana maçına işte bu büyük baskılar içinde çıktın..
Medyadaki baskı.. Sanal medyadaki baskı.. Tribünlerdeki baskı..
Tüm camia bir olup Galatasaray'ın arkasında yer alacağına "Yenilsin de yuhalayalım" diyenler öne çıktılar. Gerçek Galatasaraylılar da, korkularından pıstılar, oturdular ve susup bu rezilliğe ortak oldular.
Buna rağmen turu geçmeyi başardın Hocam.. Kutlarım..
Maça çıkardığın takım doğruydu.
Orta sahada, Emre de, Rodriguez de, Bilal de denenmiş ve olmamıştı, ön libero olarak. Bu yüzden geri oynamak zorunda kalan Selçuk da oyun kuramaz, hücuma destek olamaz hale gelmişti.
Galatasaray'ın Hamza'nın çok kötü bir transfer politikasına kurban giden takımında, Chedjou dışında Melo'nun yerine oynayacak ve Selçuk'u hücuma kazandıracak futbolcu yoktu. Onu cesaretle buraya koydun.. Turu kaybetsen, bu cesaretin idamına yeterdi. Kulübü, sanal medya ve tribünlerin keyfine göre yönetenler, anında seni görevden alırlardı. Chedjou ilk defa oynadığı yeri dolduracağının işaretlerini verdi ama asıl Selçuk'u kazandırdı. Selçuk, yeniden Galatasaray'ın oyun kurucusu olarak hücum gücüne döndü ve en kritik golü, en kritik anda hem hazırlayan, hem atan adam oldu.
Olcan'ı geçen sene cesaretle solbek yapan Hamza Hocaydı. Sonra yüreği aniden daraldı, nedense.. Bursa maçında Hakan sakatlanınca, Tarık çok başarılı bir solbek oyunu sahnelediği halde, tecrübesine saygından belki Olcan ile başladın. Ama ilerleyen dakikalarda sol kanadın koridor olmaya başladığını gördüğünde (Bunda Olcan'a yardımcı olmayan Yasin'in de rolü vardı), Tarık'ı almaman hata oldu.
1-1'den sonra, kalan dakikalar içinde beraberliği koruma ve Hamza'nın takımı alıştırdığı son dakika gollerine kurban olmamak için, savunma önlemleri almak isterken bence hata ettin. Olcan'ı çıkarıp Tarık'ı almak yerine, onun yerine Hakan'ı kaydırıp, Chedjou'yu geriye çektin ve Rodriguez'i ortaya sürdün. Astana'nın on akınından sekizi, Galatasaray'ın en başta da, takımın en iyileri olmaları gereken Sneijder, Podolski ve Burak olmak üzere kaptırdıkları toplarla gelişirken, orta sahaya da top kaptırmasıyla ünlü Rodriguez'i sokmanı aklım almadı.. İlle bu değişiklik gerekiyorsa, topa basan ve iyi kullanan Bilal denenmeliydi. Ama Sanal Medya Baskısı altında karar alan Başkan ve Yönetim, Bilal ve Umut'u kara listeye almış, Hamza'nın gönderilmesine sebep olarak açıklamıştı. Belki de ondan etkilendin.
Astana akınları tehlikeli şekilde artar ve gelişirken, takımı tazeleyecek değişme haklarını da belki bu sebepten kullanamadın.
Burak, Sneijder ve Podolski, hayatlarının en kötü maçlarını oynuyorlardı. Biz ekran önünde nasılsak, sen de saha kenarında öyle seyrettin.
Galatasaray'ın bunaldığı son dakikalarda topu ileri taşıyan, ilerde top tutan, faul, korner kazanan Yasin'i oyundan alman ise tam bir Hamza hamlesiydi. Doğru Yasin, çok egoist oynuyordu ama hiç değilse oynuyordu.. Saydığım üçlü sahada olmasalar daha iyiydi oysa.. Aldıkları her topu rakibe kaptırarak "En iyi Astanalı" onlardı, çünkü..
Ve bu yorgun takımla maçı son değişiklik hakkını bile kullanmadan bitirdin Hocam.. "Saha kenarında maçı en iyi okuyan Hoca" diye bilinen Mustafa Denizli'ye yakışmadı bu kenar yönetimin..
Sonra maç bitti.
Herkes gitti evden. Yatağıma uzandım ve düşündüm.. "Mustafa Denizli bu hataları nasıl yapar" dedim kendi kendime..
..Ve buldum..
Beş gün sonra, Galatasaray açısından çok daha önemli bir ligin hem de derbi maçı vardı.
"Astana'ya elenmek mi, yoksa lider Beşiktaş'ı yenip ligde devam etmek mi" tercihi kafanın tam içindeydi.
Beşiktaş'ı yenmek için Burak'a, Podolski'ye ve Sneijder'e fena halde ihtiyacın vardı. Onları kazanmak için, sahada tutmak zorundaydın. Yasin oyundan alınmaya alışmış biriydi. Üstelik, egoist oynamaması, ille de maçın kahramanı olmaya soyunmaması gerektiğini öğrenecekti. Düşüncen bu olmalıydı. Buna da fazla itiraz edilmezdi, her halde..
Mustafa Hocam,
Şimdi seni, geldiğinden bu yana en önemli maçın bekliyor.. Galatasaray'dan ve de özelde senden nefret edenlerle, sanal medyanın ve Arena'nın tribünlerinde oturmuş sahte Galatasaraylılar da hedef tahtalarına seni koymuş, Beşiktaş'a yenilmeni bekliyorlar. Evet!.. O sahte Galatasaraylılar yenilmeni istiyor ve yenilmen için çırpınıyorlar.. Sahada maç tüm hızı ile devam ederken, sahadaki 11'e destek olan 12 numara olmayı çoktan unuttu onlar.. Ali Sami Yen, Cehennem olmaktan çıktı, Cennet oldu rakipler için.. En büyük şansın bu maçı onların girmesinin yasak olduğu bir sahada, Olimpiyat Stadında oynayacak olman. Seni ve takımını zaten alkışlayan yok. Bu defa ıslıklayamayacaklar da.. Rakip ıslıklar tabii. Ama rakibin ıslığı adrenalin arttırır. Taraftar ıslığı çökertirken..Yani Hocam, Beşiktaş sahasında oynamak, şansın bu defa..
Bildiklerini ve inandıklarını yap Hocam.. Galatasaray başkanı dahil kimsenin tesirinde kalma.. Umut, Bilal başta, kimi gerekli görüyorsan, kullan.. Anında kullan.. Gecikme.. Çünkü sonunda hesabı sen vereceksin, başkası değil..
Sana bir tavsiyem var.. Aslında son beş yılda tüm hocalara yaptım bu tavsiyeyi.. Aldıran olmadı. Çünkü ciddiye almadılar. "Taç atışı da ciddiye alınır mı" dediler.
Galatasaray, hele Sabri, on taç atışından sekizinde topu rakibe atıyor.
Birincisi.. Bu takıma acele taç kullanma öğretilmemiş. Hızlı taç, bazen gol pozisyonu bile yaratır. Oysa Galatasaray hep bekliyor ki, rakip yerleşsin..
İkincisi.. Taç atılırken kimse kendisini göstermiyor ki, topu elinde tutan rahat göndersin. Herkes birisinin arkasında bekliyor adeta "Aman bana atma" dercesine.. Topu isteyen olmayınca, atış rakibe gidiyor. Kan ter içinde kazanılan top, bedavadan rakibe armağan ediliyor.. Taç hele Galatasaray yarı sahasında ve takım çıkmışken rakibe atılınca, al sana gol pozisyonu, ama rakip lehine..
Taç antrenmanı yaptıracak ve civardaki oyunculara kendilerini göstermelerini emredeceksin hocam.. Bunu maçlarda yapan tek kişi Umut.. Galatasaray'ın Umut'lu son maçlarından hangisini izlersen izle, Sabri'nin hep Umut'u aradığını göreceksin.
Kabahat Sabri'de değil.. Top Galatasaray'a geçince koşan, kendini gösteren tek oyuncu, sahte Galatasaraylıların ve işten zerre anlamayan yöneticilerin beğenmediği Umut çünkü.. Sapına kadar Galatasaraylı ve hangi dakika oyuna girerse girsin, Galatasaray için ölen, hiç ama hiç küsmeyen Umut!.
Yazı uzadı, biliyorum.. Ama üzerindeki tonlarla baskıyı kaldırman için uzattım.
Kendine güven Hocam. Elindeki kadroyu en iyi nasıl kullanman gerektiğine inanıyorsan öyle kullan.. Başkan, yönetim, tribünler, sanal medya, senden nefret eden kalemler, Fenerli medya kafanda dolaşmasın. O zaman kesin kaybedersin çünkü..
İşin zor.. Arkanda güvenilmez ve inanılmaz bir yönetim olduğu için daha da zor.
Kendinden başka inanacağın kimse yok Hocam..
Allah yardımcın olsun..
Unutma!..
Hazreti Allah, doğruların yardımcısıdır!