Açtığı her dükkanı tutturan İzzet Çapa, gazetecilikte de hızla ilerliyor. Son haftalarda, eklerdeki söyleşi seçimlerini hiç sevmedim, şaşkınlıkla karşıladım o ayrı da, genç arkadaşımda asıl takıldığım, bu defa kendi uzmanlık alanına giren yazısındaki bir cümle oldu.
Dünyada benim gibi pek insan otel içi restoranları sevmez. İzzet onlardan birini anlatıyor. Raffles Hotel'deymiş. Bayılmış. Niye bayıldığını yazarken parantez açmış.. Buraya dikkat.. Aynen alıyorum..
"Bazı sivri zekalılar için belirtmekte fayda var, davet edildi diye gittiği yeri övmek mecburiyetinde olanlardan değilim. Zaten davet de edilmedim.."
İki sebepten takıldım.
Bu ülkede bir takım insanlar, bir gazetecinin bir bedava yemeğe satın alınabileceğini, satılacağını düşünüp, bu mesleğe en büyük hakareti ediyorlar, öteden beri.
Ben davetlere çok gittim. Çok da yazdım..
Davetsiz de gittim.. Sahibi arkadaşım. Hesap almadı.
Gittim.. Sahibi kibarca "İlk defa geliyorsunuz. Konuğum olun lütfen" dedi.
Hepsini yazdım.
Gittim, hesabımı ödedim, onu da yazdım ama, yazımın içine "fatura" fotokopisi koymadım, övüyorum diye hesabı ödediğimi kanıtlama gereği duymadım.
Kaldı ki, fatura almak için hesap ödemek de şart değil. "Yahu seni fena halde öveceğim. Bana bir fatura versene" desen, lokantacı "Hayır" mı diyecek..
Gazetecinin kanıta değil, güvene ihtiyacı vardır.
Beni okurum bilir ve tanır.. Bir yemeğe satıldığımı bilirse, zaten okumaz.. Ben kendime güvenirim, okurum bana.. Ötesinin ne diyeceği de zerre umurumda değildir. Şüphe etmeye başlayan da gider başkasını okur. Yazar kıtlığına kıran girmedi. İkincisi..
İzzet 40 tane lokanta açtı, işletti bugüne dek.. Çok gazeteci davet etti.. Bir bildiği mi var da "Davet edildi diye gittiği yeri övmek mecburiyetinde olanlar" diyor?.
Mesela İzzet'in açtığı yerlere ilk gittiğimde benden hiç hesap almadı.. Arkadaşım adam.. Ben de ısrar etmedim. Ama hem havasını, hem yemeklerini beğendiğim dükkanı ve İzzet'in yaratıcılığını öven yazılar yazdım.. Şimdi İzzet, o yazıları, hesap almadığı için mi yazdığımı düşünüyor acaba?.
Öyle düşündüğü, ya da bildiği başka gazeteciler de var mı?.
Yapmayın, dostlar.. Bu mesleği bu kadar ucuzlatmayın.. Sinema yazarları, filmleri, tiyatro yazarları oyunları bedava izliyor. Kitaplar, CD'ler yazarlara çıkar çıkmaz bedava yollanıyor. Spor yazarları maçlara bedava gidiyor. Yazılar ona göre mi yazılıyor?.
Bizde değil, dünyanın her yerinde, özellikle "Yeni Ürünler" gazetecilere yollanır..
Dünyanın en ciddi gazetelerinden London Times'ın birinci sayfasında okumuştum, bir defasında tatil için gittiğimde.
"Bu telefonu bana yolladılar. Bir aydır kullanıyorum" diye başlamış ve anlatmış yazar, yeni telefonun artılarını ve eksilerini..
Times okuru İngiliz'in de aklına gelmiyor, "Avanta telefonu almış, yazıyor" demek. Yeni ürünleri, yeni servisleri tanıtmak bu mesleğin görevleri içinde çünkü..
Yapmayın.. Etmeyin, Sevgili dostlar..
Biraz kendinize güvenin!..
Siz kendinize güvenin ki, okur da size güvensin!.
Şimdi gazeteci İzzet'e soruyorum. Restorancı İzzet'in bir bildiği mi var da bunları yazıyor?.
Bir yemeğe kaç gazeteci satın aldın bugüne dek, İzzet?. Kaç yazı yazdırdın?.