Siyasette gerçek başarının yolu sahici ve samimi olmaktan geçiyor. Elbette güçlü bir fikre, siyasi öngörüye sahip olmak koşuluyla...
Bu tür siyasi aktörlerin karşısına, siyasi mühendislik ürünü aktörlerle çıkanların hiçbir şansı yok. Kaybetmeye mahkumlar. Kısmi başarı yakalamaları sonucu değiştirmez.
Türkiye AK Parti iktidarları döneminde tam da böyle kısır bir döngü yaşadı. Karşısına çıkan bütün muhalefet partileri, ülkenin temel sorunlarında "eleştirel yol arkadaşlığı" yapmak yerine, "düşmanlık" denebilecek bir karşıtlık üstlendi. Daha özgürlükçü, daha demokrat olmak dururken, o rolü AK Parti'ye bırakarak statükoya sarıldılar. Bu yüzden de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun AB'de ısrarla seslendirdiği gibi, şiddet ve darbeyle arasına mesafe koyan "demokratik" bir muhalefet aksı gelişmedi.
Bunun en çarpıcı örneği CHP. Tek partiden kalma yüklü bagajı yetmezmiş gibi seçtiği siyasi aktörler de risk almadıkları gibi değişimi de savunmuyor. Bu CHP sosyolojisini de içe kapatan bir durum.
Alın 15 Temmuz kanlı darbe ve işgal girişimini... O gece, kanlı bir geceydi ama aynı zamanda içinde sivil siyasetçilere tarihi bir fırsat sunan bir geceydi.
Ne yazık ki o fırsatı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu değerlendiremedi. Ya da değerlendirmek istemedi. Ama daha ilginci sonrasını da iyi yönetemedi.
Bir süredir aHaber'de "Politika Nedir?" başlıklı çok başarılı bir haber analiz yayımlanıyor. Her rastladığımda oturup izliyor ve izlerken de ülke adına, siyaset adına, demokrasi adına üzülüyorum. Siyasal bilgiler fakültelerinde ders olarak gösterilmesi gereken bir analiz bu.
Darbelerle CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun ilişkisi analiz ediliyor. Kılıçdaroğlu o gece ne yaptığını anlatarak başlıyor söze:
"Saat 11'i 4 geçe, biz merdivenlerden iniyorduk. Gece 23.04. Ve o akşam oteller kapalı olduğu için ve bizi oteller almadığı için Bakırköy Belediye Başkanımızın evine gittik."
aHaber, doğal olarak konuşmayı sonradan ortaya çıkan görüntüler eşliğinde veriyor. Görüntüde önce Atatürk Havaalanı VİP salonu önünden tankların çekildiğini, sonra da Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının ayrıldığını görüyoruz.
Ama gece burada bitmiyor. O gece, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım milleti meydanlara, havaalanlarına çağırıyor. Peki Kılıçdaroğlu ne yapıyor?
Bunu da NTV'de Oğuz Haksever'in sıcağı sıcağına sorduğu sorudan öğreniyoruz. "Başbakandan, Cumhurbaşkanından sokağa davet geldi Sayın Kılıçdaroğlu."
Kılıçdaroğlu'nun cevabı kısa: Evet
Haksever devam ediyor: "Sizin planınız programınız nedir?"
Kılıçdaroğlu: Ben şu anda İstanbul'dayım.
Uçaktan iner inmez bu olaydan haberimiz oldu. Şimdi dikkatle izliyorum.
Bir süre sonra bir başka tv sunucusunun sorusunu duyuyoruz. O da Kılıçdaroğlu'na daha önceki önemli bir sözünü hatırlatıyor:
"Darbe olursa tankın üstüne ilk ben çıkarım demiştiniz. Sayın Cumhurbaşkanı tankın üstüne neden çıkmadınız sorusunu soruyor size"
İşte Kılıçdaroğlu'nun tarihin utanç sayfalarına yazılacak cevabı: İyi de tank getirselerdi bari, nerede tank...
Tankların orada olduğunu bile bile bunu söylemesi ilginç değil mi? Dünyada acaba böyle cevap veren bir siyasi aktör var mı? Çıplak bedenleriyle tankların önüne yatan bir halkla bu cevabı veren siyasetçi arasında nasıl bir gönül bağı olabilir?
CHP'ye oy verenler çaresizlik yaşamasın da ne yapsın...
Not: Önümüzdeki hafta izin kullanacağım, haftaya görüşmek dileğiyle.