Önceki gece Paris'i sarsan kanlı terör saldırısı, sadece Fransa'ya veya AB ülkelerine değil, tüm insanlığa yöneltilmiş bir saldırı.
Tıpkı birkaç gün önce Beyrut'ta, bir süre önce Suruç ve Ankara'daki terör saldırıları gibi... Hepsini lanetliyorum.
Hedefin Fransa, Türkiye veya Lübnan olması, sonucu değiştirmiyor.
Masum insanlara yönelen her türlü terör, insanlığın ortak düşmanı... Tam da bu nedenle terör örgütleri arasında ayrım yapmak, o örgütlerin amaçlarına kutsallık atfederek meşruiyet kazandırmak insanlık suçudur.
Çünkü terör ve teröristin "kutsal amacı" olamaz. Türkiye, yıllardır bu tür yaklaşımlarla mücadele ediyor. Ama ne yazık ki içeride bazı kesimler, dışarıda da ağırlıkla AB ülkelerindeki bazı odaklar sürekli bu yaklaşımı sergiliyor.
Dünyayı yönetenler de, bu gerçekle ciddi anlamda yüzleşmediği için terör, küresel veya bölgesel düzeyde sürekli karşımıza çıkıyor.
Paris saldırısı bu açıdan bir dönüm noktası olmalı. G20 platformu da ülkeler arası ilişkiyi sorgulayan ve yeni bir bakış açısı getiren bir buluşmaya dönüşmeli. Kolay değil ama şu gerçek artık önümüzde duruyor;
Soğuk savaş döneminden kalma, bilinen o klasik realist dış politika tezleri yani "dış politikada devletlerin çıkarları söz konusudur" yaklaşımları artık yerini daha "insani ve adaletli" yeni ilişkilere bırakmalı...
Daha önce Afganistan'da, son 5 yılda da Suriye'de "ben çıkarıma bakarım" politikalarının nelere yol açtığını çok net gördük. Suriye'de, Irak'ta "İnsanlık öldürülürken" devletler "çıkarım var" gerekçesiyle ya sustular ya da el altından o terör üreten zemine destek verdiler. Hatta İran ve Rusya gibi ülkeler açık açık işin içine girip, taraf oldular ve kimse sesini çıkarmadı.
Bu ikiyüzlülüğün bedelini Suriye halkıyla birlikte ağırlıkla terör örgütlerinin hedefe koyduğu Türkiye ve Lübnan gibi ülkelerle, bu kötü gidişe en çok karşı çıkan Fransa ödedi, ödüyor.
DAEŞ'in G20 öncesi Fransa'yı seçmesi bu nedenle tesadüf değil. Bunda kuşkusuz Fransa'nın Türkiye'yle örtüşen Suriye politikasının etkisi var.
Fransa, büyük olasılıkla 29 Eylül'de Devlet Başkanı Hollande'ın ağzından "Esed sorunun kökeni, çözümün parçası olamaz... Esed gitmeli" sözünün bedelini ödüyor.
İşin belki de en acı yanı hala AB medyası ve siyasi mahfillerinin daha önce terör saldırılarının hedefi olan ülkelerle empati kurmaması... Özellikle Türkiye'ye karşı tam bir çifte standart uygulanıyor.
Uygulanmasaydı süreç çok farklı işleyebilirdi. Ne Ankara ne de Beyrut saldırıları Batı'nın empati kurmasına yol açmadı. Suriye'de binlerce insanın katledilmesi ve milyonlarcasının mülteci konumuna gelmesi de umursanmadı. Gerekçe olarak da hep "devletlerin çıkarı" öne sürüldü...
Şimdi AB ülkeleri, terörün soğuk yüzünü sokağında hissediyor. Bu AB ülkelerinin içe kapanmasına, mültecilere tepki duymasına yol açabileceği gibi "insani" dış politikaların da devreye girmesine yol açabilir.
DAEŞ terör örgütü ve onun arkasındaki kirli akıl, Paris'i vurarak korku ve gerilimle o devleti içe kapatmayı hedefliyor olsa da, siyaset bunu, tersine çevirerek halkın desteğiyle yeni dış politika paradigmasına dönüştürebilir.
Bu olasılık daha güçlü görünüyor. Yani küresel dünya, "devletlerin çıkarını değil, insanın, yani insanlığın çıkarını" öne alan yeni bir siyasete gebe...
Er veya geç bu doğum gerçekleşecek...