Önce Ankara'da, pazar günü de İstanbul Yenikapı Meydanı'nda yüz binler, "Teröre karşı tek ses" olmak için bir araya geldi. Türkiye toplumu, yakın tarihinde terör ve şiddeti iliklerinde hissetmiş, bedelini ağır ödemiş bir toplum... Geç kalmış da olsa teröre ortak tepki vermesi önemli bir adımdı.
Aslında aynı şeyi, ne yazık ki her on yılda bir yapılan askeri darbe ve muhtıralara karşı da yapamamıştık. Bu geç kalmanın asıl sorumlusu da, toplum değil, siyaset ve aydınlardı. Toplum en azından meydanlara değilse bile her seçimde "sandığa dökülerek" darbecilere meydan okumayı bilmiş, siyasetin önünü açmıştı.
Tabii hakkını yemeyelim, siyaset de ilk kez Cumhurbaşkanı Erdoğan öncülüğünde 27 Nisan e-muhtıraya karşı dik durarak bu tarihi değiştirmişti. Şimdi teröre karşı güçlü bir tepki vermenin ilk tecrübesini yaşıyoruz. Ne yazık ki teröre karşı da, bugüne kadar böyle güçlü bir toplumsal tepki verilememişti. En ağır sürecin yaşandığı 90'larda teröre karşı verilen tepkiler ise ağırlıkla ötekileştirme ve siyasi rant eksenliydi. Şimdi durum değişiyor.
Dünyada daha çok İspanya örneğinden biliyoruz, teröre karşı siyasi mücadele bütün partilerin ortak desteğiyle mümkün. Ama bizde hâlâ siyasi partiler arasında ciddi bir uzlaşma kültürü yok. Önceki gün İstanbul Yenikapı'daki mitinge, başta CHP ve MHP'nin katılmaması da bunu gösterdi.
Oysa siyasi partilere inat milyonlar o meydanı doldurarak bunu aşan bir irade sergiledi. O alana, Aksaray'dan Yenikapı'ya o kalabalığın içinde yürüyerek gittim. Kimi Arnavutköy'den, kimi Tuzla'dan, kimi Silivri'den, kimi Sarıyer'den gelmişti.
Dışarıdan bakan birilerinin "milliyetçi- devletçi" veya "AK Partici" diye nitelediği o muhteşem kalabalık, aslında Türkiye'nin özeti gibiydi. Dindar, liberal, laik, Türk, Kürt, Boşnak, Arnavut, Çerkez, Sünni- Alevi, Hıristiyan, kadın, erkek herkes oradaydı.
Bir süre aralarında dolaştım, bol bol sohbet ettim. Merakla sorup durdum: Niçin buradasınız? Gerçekten "sahici bir kardeşlik" mi istiyorsunuz yoksa birilerinin karşılıklı milliyetçilikleri kışkırtmasından mı etkilendiniz?
Aslında bu toplumu tanıyanların bu soruları akıldan geçirmesi bile ayıptı ama o kadar çok önyargıyla bakanlar vardı ki, ister istemez bu samimiyeti test etmek zorunda kaldım. Her biri değme aydına taş çıkartacak bir irfanla cevap verdi. Onlardan biri Türk olduğunu söyleyen Erzincanlı emekli bir işçiydi ve şöyle diyordu:
"Biz, başta Kürtler olmak üzere bu ülkede yaşayan herkesle kardeşiz. İş olsun diye söylemiyorum, buna yürekten inanıyorum. Geçmişte hepimiz çok acılar yaşadık. Askeri rejimlerin ağır baskısından geçtik. Ama artık o günler geride kaldı. Şimdi her şeyi konuşabiliriz. Yeter ki terör olmasın, çocuklarımız ölmesin..."
Genç bir kadın söze giriyor: "Biz aslında halk olarak her zaman kardeştik. Ama bu sistem bizi biz olmaktan çıkardı. Çoğumuz kimliğimizi sakladık. Şimdi nefes almaya başladık ya, hemen bir bahane buldular. Buna izin vermeyeceğiz."
Tarikat mensubu olduğunu söyleyen bir genç devam ediyor: "Kardeşlik hukuku neyi gerektiriyorsa o olmalı. Ben kendi adıma bundan rahatsız olmam, destekliyorum da. Ama yeter ki terör olmasın. Türk- Kürt kardeşliği bize yetiyor, bıraksalar konuşarak her şeyi çözeriz."
Kim ne derse desin, milyonların doldurduğu o meydanda sahici bir kardeşlik vardı ve bu gelecek için umut vericiydi.