Yeni Türkiye'nin ilk genel seçimine giden yolun ilk adımı atıldı. Partiler aday listelerini tamamlayıp YSK'ya verdi. Her parti için zor ve önemli bir süreçti.
Çok partili tarihimizin kader seçimine gidiyoruz. İlk kez gerçek anlamda sivil bir anayasa yapma şansı yakalayacağız. İlk kez vesayetçi siyasal sistemi ve onu güçlü kılan yasal düzenlemeleri değiştireceğiz. Ve ilk kez, hukuken mahkûm edemediğimiz darbeci, tezgâhçı, komplocu zihniyeti sandıkta mahkûm edeceğiz. Türkiye toplumu gerçek anlamda "sivilleşme" rüştünü ispat edeceği bir seçime gidiyor. Bu normalleşmenin de işareti. Öncelikle şunu söylemekte yarar var: Her parti kendi sosyolojisine uygun, hitap ettiği kitleyi yansıtan bir aday profili ortaya koydu.
7 Haziran sonrası Meclis'e gerçek bir Türkiye fotoğrafı yansıyacak. Başörtülüsümuhafazakârı da, sol demokratı- radikal solcusu da, Alevi- Kürt kimliği de, azınlık mensupları da listelerde yerini aldı. Birçok partinin aday listelerinde ilk kez Ermeni vatandaşlarımızı aday göstermesi bile kendimiz olmaya başladığımızın en güzel işareti.
Ayrıca aday listelerinde, sadece Türkiye'nin etnik, dinsel ve siyasal profili açısından değil, kadın ve genç adaylar açısından da büyük bir yenilenme görüldü.
Sivil siyasetin zaferi
Bu tablo, dar alana sıkışan siyaset döneminden çıkıp, gerçek anlamda toplumuyla buluşan "yeni siyaset" dönemine girdiğimizi gösteriyor. Şu tablo 10 yıl önce hayal edilir miydi? Başörtüsünün sembol ismi Leyla Şahin ve Kürtlerin "Ape Musa"sı Musa Anter'le kurşun yağmuruna tutulan Orhan Miroğlu AK Parti listelerinde birlikte. Aynı şekilde eski Dev-Yol yöneticisi Memduh Uyan, Dev-Sol'un kurucularından Bülent Uluer de HDP listelerinde...
Belki de en ilginci, darbe iddiasıyla yargılanan askerlerden Dursun Çiçek'in CHP listelerinden, 1999'da Öcalan'ı sorgulayan Atilla Uğur'un Vatan Partisi listelerinden seçime girip TBMM'ye gelmek istemeleri...
Buradaki en kritik nokta bu değişime ayak uydurup, siyasi aktörlerini yenileyen muhalefet cephesinin ortaya "Yeni Türkiye ve yeni siyaset" vizyonu koyamaması. Seçim sürecinde ve seçim sonrası yaşayacağımız en temel sorun bu.
Yeniyi temsil ettiğini söyleyen HDP bile kendisini AK Parti düşmanlığından kurtarıp, topluma yeni bir siyaset önermesinde bulunamıyor. Bütün sorunları, daha çok, AK Parti karşıtlığı üzerinden tarif ediyor. Bu da doğal olarak siyaseti kısır döngüye dönüştürüyor ve deyim yerindeyse siyasetin seviyesini aşağı çekiyor.
Büyük olasılıkla 7 Haziran seçimleri bu negatif muhalefet yapma alışkanlığını da kökten değiştirecek.
Nerde bu Paralelciler?
Bu süreçte bir şey çok daha net ortaya çıktı: Sırtını polis ve yargı bürokrasisine dayayıp herkesi dinleyen, kumpas kuran "Paralel Yapı"nın seçimlerden hiç hoşlanmadığı. Baksanıza adı darbe iddialarıyla anılan askerler, devrim yapmak için dağa çıkan eski solcular halkın önüne çıkarken, bırakın asıl paralelcileri kriptoları bile yoktu.
Son sözü kaybedenleri özetleyen Yıldıray Oğur'a bırakalım: "Seçimin kaybedenleri ise hem hukuksuz darbe davaları hem de askerî vesayet düzeni, darbecilik..."