Dünyada çatışma yaratan sorunların çözümünün çok kolay olmadığı biliniyor. İrlanda'dan Peru'ya, İspanya'daki Bask bölgesinden Güney Afrika'ya, yaşanmış onlarca örnek var. Hepsi de 90'larda dünyadaki derin değişimle çözüm rotasına girdi. Türkiye, rahmetli Turgut Özal'ın inisiyatifiyle girdiği o süreci ne yazık ki "derin güçler"in devreye girmesiyle kaçırdı. Bunun ağır faturasını toplum olarak hepimiz ödedik. Siyasi faturasını da rahmetli Özal ve o dönem Kürt Raporu yazdığı için başına olmadık işler gelen SHP ödedi. Ama ne yazık ki bu acı gerçeği öncelikle SHP geleneğinin devamı olduğunu söyleyen, bugünkü ana muhalefet partisi CHP yönetimi görmüyor ya da görmek istemiyor.
CHP, bugün çözüm sürecinde gelinen noktayı görüyor olsa, hem sıkıştığı dar alanda siyaset yapmaktan kurtulacak hem de ülke, 100 yıllık bir meselesini çok daha kolay çözecek. Ama ana muhalefet partisi CHP ne yapıyor? Bu gerçeği es geçtiği gibi ipe sapa gelmez "Bizi kapatmak istiyorlar" gibi, bir günde iflas eden bir strateji izliyor. Bu yüzden CHP siyaseti sürekli irtifa kaybediyor. Çünkü sadece içeriden bakanların değil, bu tür sorunları iyi bilen ve dışarıdan bakanların da artık kabul ettiği bir gerçek var: Türkiye çözüm sürecinde tarihi bir aşamanın eşiğinde.
Önceki gün Hürriyet'te Cansu Çamlıbel'in Jonathan Powell'la yaptığı bir söyleşi yayınlandı. Powell, sosyal demokrat Tony Blair'in IRA meselesinin çözümündeki sağ kolu, onların deyimi ile "kara kutusu"... Yani bizde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "sır küpüm" dediği MİT Müsteşarı Hakan Fidan gibi...
Bugün dünyanın çatışmalı 7 ülkesinde arabuluculuk yapan Inter Mediate kurumunun başında olan Powell, Türkiye'de çok tartışılan ve biraz da bilinçli biçimde siyasi arenada kullanılan birçok konuda ufuk açıcı şeyler söylüyor. İlki Dolmabahçe mutabakatı konusunda hükümetle HDP yönetiminin hatta Kandil'in farklı söylemleri dile getirmesiyle ilgili. Powell şöyle diyor:
"Haklısınız, durum oldukça karmaşık. Ama iyi haber şu: Sonuçta herkes silahlı çatışmanın sona erdirilmesinden söz ediyor. Bu da daha önce hiç varmadığınız bir aşama. Silah bırakma yönündeki hakiki irade beyanı yepyeni bir durum..."
İkinci çok önemli konu, güçlü liderlik meselesi. Powell, dünyadan örnekler vererek Türkiye'deki muhalefet partilerinin ve muhalif çevrelerin pek duymak istemediği bir gerçeği seslendiriyor: "Ortadoğu sorunu neden çözülemiyor? Bugün iki tarafta da zayıf liderlik var. Barış ancak siyaseten güçlü bir liderin inanmasıyla mümkün olabilir. Bana kalırsa Sayın Erdoğan tam da böyle bir lider. Kesinlikle çok güçlü ve sorunun çözülebileceğine inanıyor."
Zaman zaman Kürt siyasi aktörlerin de dillendirdiği otoriterleşme, "demokrat olmayan lider" ve seçim yatırımı gibi yaklaşımlara cevabı ise ders niteliğinde: "Erdoğan, demokratik yöntemle seçilmiş bir lider. Bazılarının ondan hoşlanıp hoşlanmaması ayrı bir mesele. Evet, haklısınız güçlü lider belki her şey için iyi değil ama barış için iyi. Aslında eleştiriyi göze alarak bunu yapıyor. Hem de partisi seçime giderken. Erdoğan'ın bu işe ne kadar yatırım yaptığına, ne kadar eleştiriyi göze aldığına bakınca kendisinin gerçekten de Kürt sorununu çözen kişi olmak istediğini düşünüyorum."
Türkiye, çözüm süreciyle sadece 100 yıllık bir sorununu çözmeyecek, aynı zamanda gelecek 100 yılının da önünü açacak. Bu yüzden muhalefet, başka alanlarda rekabet etmeli ama barış sürecini Powell'ın dediği gibi "gri alan" olarak bırakmalı.