Çözüm sürecinde yeni ve tarihi bir dönemin eşiğindeyiz. Bir adım sonra, farklı bir iklimle yüz yüze geleceğimiz günler yaklaşıyor. Görüşme trafiğinin hızlanması ve görüşmelerin daha "ilkeli" yürütülmesi de bunu gösteriyor.
Aslında buraya gelişin işaretleri geçen yılın ikinci yarısından sonra verilmişti. Suriye üzerinden değişen konjonktüre kapılıp farklı hayal kuranlar ve Kobani bahanesiyle ülkeyi kaosa sürükleyenler sonucu değiştirmeyecekti.
Şu çok netti: Devlet, Kürt meselesindeki yüz yıllık inkârcı-retçi politikasını değiştirmiş, Kürtleri "düşman" görmekten vazgeçmişti. Bu hayata yansıdı, siyasete yansıması da kaçınılmazdı. Bu yüzden olup bitenler bir "pazarlık" sonucu değil, paradigma değişikliğinin sonucu...
Kobani öncesi yaşanan algı operasyonlarına, sonrası yaşanan vandalizme rağmen bu gerçek değişmeyecekti. Değişmedi de... Türkiye, bütün karşı propagandaya rağmen Kobani'ye peşmergelerin ağır silahlarla geçişini ve Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) destek vermesini sağladı. Bu PYD'ye yani PKK'ye de destekti. Kısaca dünün devleti sadece içerideki Kürtleri değil, dışarıdakileri de "düşman" görmekten vazgeçmiş, peşmergeyi eğiten ve silah veren bir noktaya gelmişti.
Devletteki bu değişim zorunlu olarak Kürtleri de değiştiriyor. Bu gerçeği Kürt siyasi aktörlerinin bir kısmı görmek istemese de Öcalan gibi görenler var ve süreç onların çizdiği doğrultuda gelişiyor. Şimdi beklenen, içerideki Kürt siyasi hareketlerinin "devleti düşman" görme siyasetinden vazgeçmesi...
Bugünlerde hızlanan görüşme trafiğinden bu doğrultuda yeni bir haber bekleniyor. HDP Heyeti Kandil'e gitti. PKK'nin Türkiye'deki güçlerini çekmesi ve silahlı mücadeleyi sonlandırması an meselesi. Bunun için öncelikle KCK-PKK'nin kongre toplayıp karar alması gerekiyor. Kandil'de bir dirençten söz ediliyor ama artık bunun da Kürt toplumunda bir karşılığı yok.
Kürtler seçimini yaptı. Siyaseti ve siyasetin kapısını araladığı barışı seçtiler. Artık, PKK lideri Öcalan'ın iki yıl önce dediği gibi silahların değil siyasetin konuşacağı günlerdeyiz. Siyaset yoluyla elde edilmeyecek hiçbir hak yok.
Önümüzde bir seçim var; HDP yönetimi de parti olarak seçimlere gireceğini açıkladı. Eğer HDP'nin seçim stratejisi çözüm sürecinin ruhuyla örtüşmese, bırakın yüzde 10 barajını geçmeyi, çok daha aşağılara iner. Ama tersi olursa sürpriz yapmaması için bir neden yok.
Silahların devreden çıkması, çatışmasızlığın bitmesi Kürt siyasetinin değil, Türkiye'nin de önünü açacak. Kaybetmeden kazanarak barışa ulaşmak mümkün. Birkaç gün içinde hasta tutuklular ve izleme komitesiyle ilgili somut adımların atılması da sürpriz olmayacak.
Bu adımlarla sadece siyaseten Türk- Kürt ittifakı gerçekleşmeyecek, çok daha önemli bir şey "zor bir sorunu barış içinde çözme iradesi" kazanılacak. Bölgemizde yeni bir tarihin yazılmasının eşiğindeyiz. Bu tarihsel adım sadece bizi değil, bölgemizi de derinden etkileyecek.