Meclis'te Yüce Divan oylaması iktidar ve muhalefet açısından da Ankara kulislerini hareketlendirdi. İktidar çevresinde ciddi bir rahatlama var. Paralel yapının güçlü darbe girişimi atlatılırken, seçim sürecine gölge düşürecek ve muhalefetin sürekli kullanacağı "yolsuzluk" iddiaları da zayıflatılmış oldu.
AK Parti çevresinde en çok konuşulan konu da oylamada beklenenin üzerinde fire verilmesi.
Birçoğu ortaya çıkan rakamları yüksek bulmasa da "olmasaydı daha iyi olurdu" diyor.
Sonucu, büyük çoğunluk, parti içi yeni muhalefet aksına veya paralel etkisine değil, kişisel tercih veya "Karadeniz Lobisi"ne bağlıyor.
Bu noktada ilginç denebilecek unsur ise "parti içi muhalefet"in cılız da olsa varlığı. Biraz cemaat etkisi, biraz yeni siyasi politikalar ve biraz da pozisyon kaybedenlerden oluşan "küçük" bir muhalif grup var.
AK Parti'de, bunların da içinde olduğu üç ana gruptan söz ediliyor. AK Parti'nin iktidara geldiği 2002'den çok daha güçlü ve ne istediğini bilen bir "dava partisi" olduğunu savunanlar, AK Parti'nin ülkeyi değiştirdiğini görüp devam etmesini isteyen "sessiz çoğunluk" diye nitelenenler ve "pozisyon" kaybı sonucu muhalefet edenler.
Bir AK Parti milletvekili şöyle diyor: "AK Parti şu anda 2002'deki parçalı yapısından çok daha iyi durumda. İçimizde farklı sesler çıkmıyor değil ama hiçbir etkisi olmaz. Muhalefet buraya umut bağlarsa kaybeder."
Gerçekten de muhalefet cephesinde AK Parti'nin Meclis oylamasında 40'ın üzerinde "fire vermesi"ne umut bağlayanlar var.
Bu durumu, AK Parti'de ilk kez ciddi bir çatlak oldu diye yorumlayıp sevinenlerin sayısı da hiç az değil.
Peki, buradan muhalefete bir şey çıkar mı? Aslında muhalefetin özellikle de ana muhalefet çevresinin belki de en temel sorunu bu. Siyaset üretip toplumla kucaklaşmak yerine, ne yazık ki ya siyaset dışı güçlere ya da iktidarın hata yapmasına umut bağlıyor.
Bu seçim sürecinde de büyük olasılıkla ana muhalefet CHP, yolsuzluk, AK Parti'nin firesi ve biraz da "paralel yapı" desteğiyle bir seçim stratejisi izleyecek. Yüce Divan oylamasında 276'yı bulamadılar ama AK Parti'nin firesi üzerinden güvenoyu hesapları yapmaya başladılar. Tutmayacağını onlar da biliyor ama yine de umut fakirin ekmeği misali böyle bir hayal peşindeler. Bu durumun muhalefete ilaç olmayacağı çok açık.
Umut "AKP'deki çatlak!" mı?
Bu gerçeği muhalefete akıl hocalığı yapanlar da görüyor. 70'lerdeki Politika gazetesinden tanıdığım Sevgili Aydın Engin'in son yazısı bu açıdan tipik bir örnek. Engin, son yazısında, AK Parti'deki çatlağa sevinenleri, "siyasette 'armut piş ağzıma düş' tembelliği sökmüyor" diye eleştiriyor ama getirdiği öneri de çok farklı değil.
HDP'nin seçimlere parti olarak girip girmemesini tartışan Engin, sözü dönüp dolaştırıp şuraya getiriyor: HDP yüzde 10 barajını geçmezse AK Parti anayasayı değiştirecek çoğunluğu elde eder.
Bu tespiti yaptıktan sonra da, Kürt hareketine uzak duran seçmenlere şöyle bir soruyla sesleniyor: "AKP'nin anayasayı tek başına değiştirebileceği bir oy tercihim mi olsun, yoksa AKP'nin tek başına hükümet bile kuramayacağı bir Meclis aritmetiğini mi tercih etsem?"
Bir anlamda "AKP'de çatlağa mı bel bağlayacağız?" diye çok eleştirdiği partinin tabanını AK Parti'yle korkutuyor. HDP'ye, Türkiye'yi kucaklayacak siyaset üzerinden değil, korku üzerinden oy verilmesini istiyor.
Nasıl olsa siz yüzde 30'u geçemeyeceksiniz o zaman AKP'yi engelleyelim.
Yani anlayacağınız muhalefete akıl verenlerin de aklı karışık.