İsimsiz bir ihbar mektubu veya ne idüğü belirsiz bir gizli tanık değil, adı sanı belli bir emniyet müdürü konuşuyor. Hem de istihbarat kökenli bir emniyet müdürü. Yaşadığı ve tanık olduğu olayları biraz da kendi yorumunu katarak anlatıyor olabilir ama yazdığı İN kitabı, "Paralel Yapı" dediğimiz örgütün ne hedeflediğini gösterdiği gibi ne yapılması gerektiğine de ışık tutuyor.
Neler olacağını göreceğiz. Çünkü söyledikleri sıradan şeyler değil. Bugüne kadar bu yapıyla ilgili çok şey yazılıp söylendi ama ilk kez eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, ürkütücü bir iddiada bulunuyor ve "paralel yapı"yla faili meçhul cinayetlerin ilişkisini kuruyor. İki önemli örnek veriyor.
Uzun'un bu konudaki ilk iddiası yazar Necip Hablemitoğlu'yla ilgili. Uzun, Nazlı Ilıcak'ın cemaati, ABD'nin kuruluşunda rol oynayan püriten Protestan hareketine benzeten yaklaşımını ele alıp şöyle diyor: "Nazlı Ilıcak'ın 'Hizmet, hoşgörü, diyalog, üstün ahlak' gibi insani ve İslami değerleri Fethullah Gülen Cemaati'yle ilişkilendirip, özdeşleştirmesini 2005 öncesine kadar 'kabul edilebilir' görebiliriz. Çünkü o tarihe kadar Cemaat'in kirli çamaşırları henüz ortaya çıkmamıştı."
Peki, Uzun bu tespitiyle ne demek istiyor?
Üstü kapalı da olsa şöyle diyor:
"Protestanların ABD'yi, piyasaya kaset servis ederek, kamu görevlilerine kadın temin ederek, haklarında kitap yazan gazetecileri öldürerek kurduğunu düşünmüyorum."
Uzun'un ne düşündüğünü ve bu düşüncesini neye dayandırdığını sanıyorum Hablemitoğlu cinayeti soruşturmasını geçen yıl yeniden başlatan Savcı Hakan Yüksel de soracak.
Gelelim ikinci önemli iddiaya... Bu iddia Türkiye'yi sarsan Hrant Dink suikastıyla ilgili.
Bu konuda çok sayıda soru işareti olduğu, paralel yapı polislerinin ve müfettişlerinin bu cinayetin açığa çıkmasını engellemek için ellerinden geleni yaptığı az çok biliniyor. Uzun, bu süreci belge göstererek bilgi vererek anlatıyor. Şu bilgi bile başlı başına çok şey anlatıyor: "Dink cinayetiyle ilgili komployu ortaya koyan ikinci ifadem kayıptı."
Peki, kayıp ifadeler, silinen bilgisayar hafızaları, yönlendirilen müfettişlerle ne hedeflenmişti?
Uzun, lafı dolandırmadan söylüyor: "Kanımca, Dink cinayeti çok önceden planlandı ve bu cinayet sırasında A. İlhan Güler'in İstanbul İstihbarat Şubesi'nin başında bulunması istenmiyordu. Yapılacak 'Büyük Operasyon'un A.İlhan Güler'den gizlenmesi gerekiyordu."
Öyle de oldu. Güler, İstanbul'dan gitti, Ergenekon Operasyonu başlatıldı ve emniyetteki kadrolaşma istenen noktaya getirildi. Bu sürece ilişkin onlarca soru hâlâ cevapsız. Uzun'un ilk sorusu bile işin daha başından planlandığını gösteriyor: "17 Şubat 2006 tarihli 'Dink öldürülecek' yazan haber raporu İstihbarat Daire Başkanı olan benden ve yardımcılarım Necmettin Emre ile Vedat Yavuz'dan neden gizlendi?"
Aslında sadece Dink cinayeti değil, 2007'den sonra yürütülen bütün soruşturmalar rotasından bilinçli biçimde çıkartıldı. Ne kaos ortamı yaratanlar gerçek anlamda yargılandı ne de darbeciler. Paralel yapı bu yöntemle, rakiplerini elimine ederken, onları hükümete düşman ediyor, hükümeti de onlarla korkutuyordu. Bu iki kesim üzerinde de müthiş bir "güç" demekti. Böyle olduğu için 17-25 Aralık darbesiyle hükümeti devirmeye kalktılar.