Başbakan Ahmet Davutoğlu ile gittiğimiz Bağdat, dış müdahaleler ve iç gerginlikler sonucu adeta bir hapishaneye dönüştürülmüş durumda... Bağdat'ta, Green Zone (Yeşil Bölge) dışında bir yere çıkmadığımız gibi, devlet görevlilerinden başka kimseleri de görmedik.
Zaten şehri dolaşmanıza devlet dahil kimse izin veremiyor. Binlerce yasa dışı örgütten, gruptan söz ediliyor. Milattan 1700 yıl önce dünyanın ilk kanunu, Hammurabi Kanunları'nın yazıldığı Mezopotamya coğrafyasının en önemli merkezi Bağdat'ta bırakın hukuk devletini, kanun devleti bile yok.
Masallar şehri yakıştırması, "Ana gibi yar Bağdat gibi diyar olmaz" sözü çok gerilerde kalmış gibi. Üzerinde oturduğu petrol zenginliği hayır değil şer getirmiş bu güzel şehre. Son 30 yılı savaş, iç gerginlik ve suikastlarla geçen Bağdat'ın üzerinde şimdi IŞİD karabulutu dolaşıyor ve içi de IŞİD'i aratmayacak tehlikelerle dolu.
Irak'ta deyim yerindeyse tam bir "dibe" vuruş yaşanıyor. Bir süre önce yapılan seçimlerle gelen yeni cumhurbaşkanı, yeni başbakan ve yeni hükümetle bu dibe vuruştan çıkılmaya çalışılıyor. Henüz işler rayına oturmuş değil ama Maliki'nin yerine gelen El-Ebadi'den çok şey bekleniyor. El-Ebadi de Şii ama görünürde de olsa daha çoğulcu bir yaklaşım sergiliyor. Son dönemde her kesime eşit davranılması, ordunun ve bürokrasinin üst yönetiminde çok büyük değişiklikler olması olumlu bulunuyor. Hatta Saddam döneminin isimleri bile göreve getiriliyor.
Kısaca IŞİD korkusu mağdurları bir araya getirmiş görünüyor. IŞİD sonuç gibi görünse de, aslında arkasında küresel ve Baas aklı olan bir proje. Bu görüş, Türkiye gibi Bağdat'ta da paylaşılıyor. Örgütün çekirdeğini Baasçılar oluşturuyor. Baas acımasızlığını, ABD'nin denetimindeki Ebu Gureyp hapishanesi daha da katmerleştirdi. Orada doğdu, Esad diktatörlüğünün desteğiyle Suriye'deki siyasi boşlukta büyüdü.
Bu sonuçta, ABD'nin ve Maliki'yi destekleyen İran'ın büyük katkısı var. Sadece Maliki döneminde onlarca Sünni köyünün katliama maruz kalması ve bu güçlerin olup bitenleri sessizce izlemesi bile bunu anlatmaya yetiyor.
İlginçtir, bu süreçte çok yönlü algı operasyonuyla IŞİD faturası ise Türkiye'ye çıkartılmak istendi. İşte Başbakan Davutoğlu'nun Bağdat ziyareti, bu algıyı değiştirmekte bir dönüm noktası oldu. Bütün kuşatmalara rağmen, Türkiye, bölgede istikrar ve demokrasinin limanı olarak görülüyor. Bu yüzden, Bağdat'ta 13 saat içinde Şii'sinden Sünni'sine, Arabından Yezidi'sine, Türkmeninden Kürdüne, her kesimden siyasi veya sivil toplum lideri Başbakan Davutoğlu ile görüştü.
Son günlerde Joe Biden ve Putin'in Türkiye'ye gelmeleri de bu süreçle ilgili.
Irak'ın nefes aldığı şehir Erbil
Bu yeni dönemin önemli bir ayağını da Irak Kürdistanı'yla Türkiye ilişkileri ve içerideki çözüm süreci oluşturuyor. İşin bu boyutunun nasıl olduğunu ise Erbil'de gördük. Erbil, Bağdat'ın aksine bölgenin nefes aldığı bir şehir. İlginçtir, Irak'ı yönetenlerin eşleri ve çocukları güvenlik nedeniyle büyük oranda Erbil'de yaşıyor.
Türkiye'ye olumlu bakışları ise son IŞİD saldırısıyla biraz irtifa kaybetse de değişmiş değil. Çünkü Erbil'in bu noktaya gelmesinde Türkiye'nin ciddi katkısı var. Erbilliler ABD ve İran kuşatmasına rağmen bu gerçeğin farkında.
Çözüm sürecinin ilerlemesi ve Irak Kürdistanı'yla ilişkilerin yoğunlaşması bölgede barışın önünü açacak. Bundan korkanlar var ama görünen o ki daha fazla engel olamayacaklar.