Türkiye her geçen gün, fırsat ve tehditleriyle dünyanın tam ortasına yerleşiyor. Enerjiden havacılığa, helal ekonomiden teknoloji finansmanına, sağlıktan küresel şirketlerin yönetim üssüne dek pek çok alanda, başta İstanbul olmak üzere gezegenin merkezine doğru yol alıyoruz.
Avrasya Tüneli hizmete girdiğinde, bu tesisin yalnızca İstanbul'un iki yakasını değil, dünyanın iki yarısını birleştirdiğini söylemiştik. Üçüncü havaalanı derken, bunun sadece İstanbul'a yeni bir havalimanı değil, küresel transfer noktası olacağına işaret etmiştik.
İbni Haldun'un "coğrafya kaderdir" dediği noktada, artan jeopolitik önemiyle Türkiye, genelde şu anda saldırı altındaki olumsuzluklarla gündemde yer alsa da madalyonun diğer yüzünden "dünyanın orta yerine" taşınmaya başladığımız gerçeği yatıyor.
Bu durum aynı zamanda çok boyutlu savaşın ortasında olmamızı da tanımlıyor. FETÖ çetesi, PKK belası, DEAŞ musibeti ve daha bilmem ne belaların başımıza tebelleş olması boşuna değil. Tam da bu noktada dünyanın orta yerinde bulunma bahtının bize yüklediği yetki ve sorumlulukları fark etmek gerek.
Yetki derken, yetkinliklerden söz ediyorum. 15 yıl önce dünya havacılığından binde 4 pay alan Türkiye bugün yüzde 2'lik payını giderek artırıyorsa, buna uygun iş modelleri, yeni imkânları ve daha üst stratejileri de şimdiden çalışıyor olması lazım.
Misal henüz kürenin kongre ve fuar merkezi olma yönünde gözle görünür atılım yapamadık. Bu alan, uçmak için kendi THY'sini bekliyor. Misal henüz lojistik alanında coğrafyanın nimetlerinden yararlanacak hamlelerin gelmediğini söylüyor bize. Bu alan da kendi kahramanlarını bekliyor.
Dünyada 1 milyon yerleşke var ve bunun 19 bini turizm destinasyonu... 100 yıldan yaşlı 1000 kent, 1000 yıldan yaşlı 100 kent içinde Anadolu, imtiyazlı bir yere sahip. Üstelik düne kadar bunun önemi göreceli az iken şimdi dünyanın orta yerindeyiz.
Yatırım yapmak için hâlâ huzur bekleyen ve nazlanan bizdeki iş dünyası dünyanın orta yeri Türkiye'deki gelecek fırsatlarını biraz da bu coğrafi imtiyazlı konumdan değerlendirse iyi olur.