Türkiye şu anda çok boyutlu savaş içinde... Düşman yalnızca Fırat kenarında değil, her yerde... FETÖ militanları dışarıdan, PKK militanları içeriden... 3 tarafı deniz 4 tarafı sorunla çevrili coğrafyamızda 7 düvele karşı "çok boyutlu savaş" veriyoruz.
İstanbul'da polisimize yönelik PKK terörüne verdiğimiz toplumsal tepki, Yenikapı Ruhu'nu içselleştirdiğimizi bir kez daha kanıtladı. Bu süreçte içimizdeki hainler de ayrışmaya başladı. Biliyoruz ki bu mücadele zaferimizle sonuçlanacak. Fakat zaferin bedelini en aza indirmek şart.
Bu toplum bu cennet vatan için pek çok bedel ödedi. Yine ödüyoruz, yarın da ödeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun vatanı önceleyen tutumumuzu, üretimle desteklemek zorundayız. Zira zafere giden yol, güçlü ekonomi ve nitelikli üretimden geçiyor. Kur-kâr bahanesinden değil...
Cephe çok olabilir ama silahın tanımı tek; üretim... Üretim, her cephenin silahıdır ve işin şakaya gelir yanı yok... Gezi'ye, 17-25 Aralık operasyonlarına, faiz tuzağına, dolar sabotajına ve 15 Temmuz işgal girişimine rağmen 27 çeyrektir büyümeyi başaran ekonominin son çeyrekte küçülmesi, cephane kaybından başka bir şey değildir.
Cephenin silahı üretim, cephanesi de yatırımdır... Dünkü yazımda "özel sektör vatansever mi?" diye sormuştum. Gelen tepkilere bakıyorum da üretmeyenler kızmış, gerçekten üreterek bu varoluş savaşımıza katkı sunanlarımız, hak vermişti.
Mehmetçik, Çevik Kuvvet, kısaca asker, polis, bu mücadelede ön safta savaşırken onun silahına cephane temin edecek olan, biz üreticilerdir. Huzuru, teşviki, kuru, doları bahane edip fırsat kârı peşinde koşanları, vatanı için nicelik ve nitelikli üretenden ayırt etme zamanı gelmiş bulunuyor.
Küresel ısınma diyoruz ya... Aslında dünya, küresel acıların ve çok derin hesaplaşmaların çağına girmiş bulunuyor. Bu karmaşada yol almak için cesur yürekler kadar vatanına kendini adamış üreticilere ihtiyaç duyduğumuzu bir kez daha hatırlatmak istedim.