Dönüşümü ben "daha iyi bir yarın uğruna, dünü geride bırakmak" diye tanımlıyorum. Dünü inkâr etmeden, yarını tasarlayarak... Geleceğini tahmin etmenin en verimli yolu, onu inşa etmektir.
Yarını dert etmeyenin yarını olmaz. Falcısından fütüristine, vizyonerinden liderine dek pek çok insan veya kurum, bir sonraki adımın nerede olacağını düşlüyor, araştırıyor, planlıyor.
Gelecek, arabanın ön camı gibidir. Gideceğiniz yerin adresi orasıdır... Gözü sürekli dikiz aynasında olan, ya otoparktadır veya geriye gidiyor demektir. Geçmişi bu yüzden inkâr edemeyiz. Arabasında dikiz aynası olmayan sürücü kendini tedirgin hisseder. Ardımızda bıraktığımız yolu da bilmek isteriz.
Gelecek Atlası; Bank of America Merrill Lynch'in araştırması... 2050'de dünyanın dönüşümünü incelemişler. Türkiye'nin bu atlasta fazlaca yeri yok. Zira gelecekçimiz yok, STK'larımız siyaset, akademisyenlerimiz geyik üretme derdinde. Devlet Planlama Teşkilatı'nı bu iş için kurmuştuk oysa...
Türk Kültürü'nde Yönetmek kitabında Acar Baltaş'ın yerinde bir tespiti var: Batı dillerinde "vefa", "hatır", "gönül" kelimelerinin karşılığı yoktur. Çünkü bu dillere kaynaklık eden kültürlerde bu kavramlar yoktur. Buna karşılık "vizyon", "misyon", "strateji", "plan" kavramlarının karşılığı da bizim dilimizde bulunmaz. Bizim geleneğimize göre "kervan yolda düzülür", "istim arkadan gelir".
2050 Değişim Atlasında Türkiye'nin yerinin az olması, hedef koyma ve o hedefe uygun strateji geliştirme alışkanlığımızın bulunmayışıdır. 2023 hedefimiz var fakat bunu gerçekleştirmek sadece devletin, hükümetin işiymiş gibi davranıp, bireysel, kurumsal katkımızı düşünmüyoruz.
Bundan 20 yıl önce mezun olduğum üniversiteme "gelecek enstitüsü kuralım" önerisi sunmuştum. Aldığım ret cevabını çok net hatırlıyorum: "Bugünü hallettik de derdimiz yarın mı oldu?" Önerimi yineliyorum; kendi dönüşüm atlasımızı oluşturmaz isek bizi dönüştürecekler. Geleceğini tasarlamayanın geleceği olmaz ki...