Çok şık bir mantık sorusudur ve cevabı şudur; "ikinciyi geçersen, ancak ikinci olursun." Düşünmeden cevap verenlerin aksine; ikinciyi geçersen birinci olamazsın. Bunun için birinciyi geçmen gerekir.
Koalisyon arayışında MHP'nin tutumu tam da bu mantık bilmecesindeki gibi… Birinci olan AK Parti. İkinci ise şimdiki ana muhalefet partisi CHP. Ve MHP, ana muhalefet olmak isteğini tekrar edip duruyor. Özetle; ikinciyi geçmek istiyor.
Oysa meydanlarda "Bizimle yürü MHP" diyordu. İyi de sen geri kalıyorsun. İkincilik talebindesin. MHP ile yürüyelim de nereye kadar? İktidar talebi olmayanın peşinden neden yürüyelim? Bu soruların cevabını MHP kendi tabanına vermek zorundadır.
Kayıp Yıllar 90'larda Çiller, koalisyon arayışı sürecinde Bahçeli'ye "başbakanlık" önermişti. Tıpkı geçenlerde Kılıçdaroğlu'nun önerdiği gibi; "Bahçeli başbakan olsun."
Peki, cevap ne oldu? Çiller'e de Kılıçdaroğlu'na da "hayır" dedi hatta "böyle edepsiz teklif olmaz" diye tersledi. Sandıktan başbakanlık talebin yok. Altın tepsiyle sunulsa da elinin tersiyle itiyorsun. Peki bu nasıl Devlet'tir Bahçeli?
Ülkeyi hükümetsiz bırakmayacağız beyanı da tuhaf bir paradoks içeriyor. Bir yanda HDP ile aynı güneşin altında dahi ısınmayı reddeden söylem, "AK Parti ile CHP denesin" diyor. Diğer yanda Çözüm sürecini "çözülme" diyerek reddeden ifadesiyle, çözüme sahip çıkacak koalisyonu öneriyor.
Muhtemel bir erken seçimde MHP'nin seçmene ne diyeceğini doğrusu çok merak ediyorum. MHP'ye gönül verenler, iktidar talebi olmayan liderin tutumunu nasıl izah ediyor olacaklardır?
Değil başbakanlığı, iktidar ortağı olmayı dahi istemeyen Bahçeli'nin baraj riski doğmayacak mı? Maslow; "elindeki tek araç çekiç ise, bütün sorunları çivi görürsün" der. Bahçeli'nin elindeki tek araç "çözümsüzlük" ise bütün yolları tıkamaktan başka çaresi kalmamış demektir.
Fakat seçmen iktidar talebi olmayana meyletmez. Bu talep etmeyen, hedefi "ikinciyi geçmek" ve onun yerine "ana muhalefet lideri" olmak isteyene sorar; iktidar olmak için "ya bir yol aç ya da yoldan çekil."